ŞİANIN HZ. ALİNİN BEŞ YILLIK HİLAFETİNDEN YARARLANMASI
Ali (a.s) dört yıl ve dokuz aylık hilafeti süresinde İslam ülkesinin karışık durumunu tamamen ilk önceki durumuna getiremedi. Ama üç temel açıdan muvaffak olmayı başardı.
1- Kendi adaletli davranış ve hareketleriyle Resul-i Ekrem'in (s.a.a) çekici ahlaki çehresini, halka özellikle yeni yetişen nesile sergiledi. O, Muaviye'nin Kayseri ve Kisrai ihtişamına karşılık halkın en fakiri gibi yaşıyordu. Kendi aile, yakınları ve arkadaşlarını diğerlerine nazaran üstün tutmadı ve zengini fakire, güçlüğü zayıfa tercih etmedi.
2- O kadar yıpratıcı işler ve meşguliyetlerle birlikte halkın içerisinde kendisinden hak İslami ilimler ve İlahi öğretilerle ilgili değerli birikimler hatıra bıraktı.
Ali'nin (a.s) muhalifleri şöyle diyorlar: "O, cesaretli birisiydi siyaset adamı değil. Çünkü hilafetinin ilk döneminde muhalif unsurlarla barış yaparak, dalkavuklukla onları razı edebilirdi. Böylelikle kendi hilafetini güçlendirdikten sonra onların köklerini yok edebilirdi."
Ama bu sözü söyleyenler şu noktayı unutmuş ve görmezlikten gelmişlerdir ki Ali'nin (a.s) hilafeti, inkılap nitelikli bir hareketti ve inkılabı hareketlerin dalkavukluktan ve uyutucu görünümlere girmekten uzak kalmaları gerekir. Bu hadisenin benzeri, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) bi'seti döneminde de gerçekleşmişti. Kafirler ve müşrikler defalarca Peygambere anlaşma teklifinde bulunmuşlar. O Hazretin, onların putlarına saldırmadığı ve hakarette bulunmadığı takdirde, onların da Peygamberin davetine karışmayacakları önerisinde bulunmuşlardı. Peygamber ise, o zor günlerde düşmanlarla uzlaşarak kendi mevkisini güçlendirip daha sonra onlara muhalefet etme olasılığı varken bunu yapmadı. Esasen İslami davet, bir hakkı diriltmek uğruna ayrı bir hakkın ayaklanmasına yahut bir batılın başka bir batılla ortadan kaldırılmasına asla izin vermez. Bu hususla ilgili Kur'an-ı Kerim'de birçok ayet vardır.[1]
Ayrıca Ali'nin (a.s) muhalifleri zafere ulaşmak ve hedeflerine varmak uğruna hiçbir cinayeti işlemekten, İslam'ın istisnasız bütün kanunlarını apaçık çiğnemekten çekinmiyorlardı. Üstelik işledikleri günah ve lekeleri, sahabi ve müçtehittirler adıyla örtbas ediyor, kendilerini temize çıkarıyorlardı. Ama Ali (a.s) her zaman için İslam kanunlarına bağlıydı.
Hz. Ali'den (a.s) akli, dini ve toplumsal ilim dallarında on bir bine yaklaşık kısa sözler kaydedilmiştir.[2] İslam öğretilerini[3] konuşmalarında çok sade ifadeyle ve en edebi üslupla açıklamıştır.[4] O, Arap diline düstur çıkaran ve Arap edebiyatının temelini atan kimsedir. İslam'da İlahi felsefenin derinliklerine inen[5] serbest kanıtlama ve mantıki burhanla konuşan ve o güne kadar dünya filozofları arasında dikkate alınmayan meseleleri gündeme getiren ilk kimsedir. O bu hususu o kadar önemsiyordu ki hatta savaş esnasında dahi ilmi bahisler yapıyordu.[6]
3- İslam bilginlerinden ve dini kişilerden bir çoğunu eğitti.[7] Onlar arasında ariflerce irfan kaynakları olarak tanınan, Üveys-i Kareni, Kumeyl b. Ziyad, Meysem-i Tammar ve Reşid Hicri gibi zahid ve marifet ehlinden bir kısmı bulunmaktadır. Ayrı bir grupsa, fıkıh, kelam, tefsir, kıraat vb. ilimlerin ilk kaynağı olanlardır.
[1]- Kur'an'ın rivayetlerle açıklandığı tefsir kitaplarında bu ayetlerin nüzul sebebine bakılsın:
"Kureyş'in ileri gelenlerinden bir kısmı yürüyün; mabutlarınıza ibadet etmeye devam edin." (Sad/5)
"Sana sebat etme kabiliyeti vermeseydik, andolsun ki, sen onlara birazcık meyledecektin." (İsra/74)
"Onlara yumuşaklık göstermeni arzularlar, öyle hareket etsen onlar da yumuşaklık gösterirler." (Kalem/9)
[2]- Bu kısa sözler, Amudi'nin el-Ğurer ved-Durer adlı eserinde ve diğer hadis kaynaklarında nakledilmiştir.
[3]- Muruc-uz Zeheb, c.2, s.431. Şerh-i Nehc-ül Belağa, İbn-i Ebi'l Hadid, c.1, s.181.
[4]- Nahiv ilminde Suyuti kitabı c.2 ve benzerleri, İbn-i Ebi'l Hadid, c.1, s.6
[5]- Nehc-ül Belağa'ya bakılsın.
[6]- Cemel savaşının tam ortasındayken bir Arap, Hz. Ali'ye şöyle arz etti: "Ey Müminlerin Emiri, Sen Allah'ın bir olduğunu mu söylüyorsun?" Her bir taraftan halk ona karşı çıkıp şöyle dediler: "Ey Arap Ali'nin endişeli ve fikrinin dağınık bir durumda olduğunu görmüyor musun? Şimdi ilmi bahis yapmak zamanı mı?" Hz. Ali (a.s) ashabına "Bu adamı kendi haline bırakın, çünkü bu kavimle savaşmamın nedeni dini maksatlar ve doğru inançların aydınlanmasından başka bir şey değildir." dedikten sonra Arabın sorusunu ayrıntılarıyla cevapladı. (Bihar-ul Envar, c.2, s.65)
[7]- Şerh-i Nehc-ül Belağa,İbn-i Ebi'l Hadid, c.1, s.6-9
ŞİA MEZHEBİNİN GEÇMİŞİ
ŞİA FIKHININ KAYNAKLARI
Şia Kime Denir?
ŞİA MEZHEBİNİ TANIYALIM
ŞİA MEZHEBİNDE TEMEL İNANÇLAR