Ahlak-Din ?li?kisi-5
Ahlak Ve İman
Kant’ın görüşü uyarınca, ancak Allah’a ve kıyamete inanılması durumunda ahlakın aklî hükümleri olabilecek, bunlar burhan şekline dönüştürülebilecek ve burhanî mukaddimelerle kanıtlanabilecektir. Durum böyle olunca da ahlakî ekoller, dinin inanç ilkeleriyle çok sıkı bir ilişki içinde olacaktır.
Biz, dinin inançlar, ahlak ve ahkam olmak üzere üç alanı olduğunu bildirmiştik. Yani ahlak inançların bir parçası değil, bizzat inançlar gibi dinin bir parçasıdır. Kant’ın, “Ahlakın din ile bağ ve ilişkisi vardır.” sözünün anlamı şudur: Ahlakî değerler ve ahlak çerçevesinde mutlak değerlerin varlığına dönük aklî inanç, Allah’a ve meada inanmaksızın kanıtlanamaz. Bu görüş uyarınca, eğer bu inanç olmazsa ahlak da olmayacaktır. Bunu şöyle örneklendirelim: Birine, “Doğru konuş ki, akıl sahipleri seni övsün.” diyecek olsanız, o pekâla, “Ben akîller tarafından övülmek istemiyorum. Onlar diledikleri kadar kötülesinler.” diyebilecektir. Kötülerin çoğu, kötülüklerinden dolayı halk tarafından sevilmediklerini, haklarında kötü konuşulduğunu bilirler; ama onlar cezalandırılıp hapse mahkum edilme pahasına, bir anlık zevk uğruna yine de kötülüklerinden vazgeçmezler. Eğer ona, “Doğru konuşmak faydalıdır.” diyecek olsanız, o belki de, “Bir yalanla büyük çıkarlar sağlamak varken, niye doğru konuşayım? Bir yalanla milyarlara konabilirim, en güzel kızı bana verirler, bir topluluğun başkanlığını ele geçirebilirim, cumhurbaşkanı bile olabilirim. Sadece toplumda genel bir yarar oluşacak ve bundan benim payıma da çok az bir şey düşecek diye yalan söylemekten niye vazgeçeyim? Yalan konuşmakla elde edebileceğim nakit yararı niye feda edeyim?” diyebilecektir. Eğer, “Yalan konuşmak kötüdür.” diyecek olsanız, “Kötü de nedir?” cevabı verebilecektir. Şimdi böyle birine, yalanın kötü olduğuna ve yalan konuşulmaması gerektiğine dair gösterebileceğiniz aklî delil var mıdır? Yalanın kötü olduğunu ona nasıl kanıtlayacaksınız?
Kant’ın görüşü uyarınca, Allah’a ve ölümsüz hayata inanmayan birine, sevdiği ve faydalı gördüğü şeyi yapmamasına dair gösterilebilecek hiçbir aklî kanıt yoktur. Ancak Allah’a inanan birine, “Falanca iş kötüdür ve ucunda da ebedi bir ceza vardır.” denebilir.
Kant’ın ileri sürdüğü istidlallar hakkında bazı eleştiriler de vardır ve kendi yerinde irdelenmesi gerekir. Kant’ın görüşleri, onca güzelliklerine rağmen felsefî sorunları da vardır. İslam’ın değer ve etik sisteminde ise bunun daha derin ve köklü açıklaması vardır.
Etik Değerin İnançlar İle Mantıksal İlişkisi
Bu aktardığımız görüşleri bir kenara bırakarak İslamî dayanaklar uyarınca, mutlak ahlakî değerlerin aklî olduğunu taabbut deliline istinat etmeksizin kanıtlayacak bir görüş de sunabiliriz. Yani falanca bir işin, Kur’an ve hadisin yapılmasını istediğinden dolayı değil, aklen iyi olduğunu ve bundan dolayı da yapılması gerektiğini kanıtlayabilir ve bir işin ahlakî güzelliği veya farzlığı olduğunu aklî delillere dayandırabiliriz.
Bizler, havzanın ilmî geleneğine uygun olarak ahlakı sadece sıfat ve yetilerle sınırlar ve ahlak ilminin iyi ve kötü yetilerden, yani sabit sıfatlardan bahsettiğini söyleriz. Ahlak çerçevesinde infakın hükmünün ne olduğunu söylemiyoruz, çünkü bu, fıkhî bir konudur. Ahlakta cömertlik gibi sabit meleke ve sıfatlardan bahsederiz. Fakat dünya bilim mahfillerinde ahlaka daha geniş bir anlam yüklenmiştir ve ahlak denildiğinde göz önünde bulundurulan şey, mutlak anlamıyla davranışsal değerler ve ihtiyarî fiillerdir. Yani iyi ve kötü vasfı taşıyan ihtiyarî fiillerin tümünün ahlakî değer nitelikli olduğu düşünülür.
Bizim söylediğimiz şey şudur: Ahlakî değerleri burhanî konular unvanıyla, yakin ve bedahete dayalı olarak (taabbudî delillerden sarf-ı nazar ederek) de kanıtlayabiliriz. Bundan dolayı da ahlakın dinî inançlarla ilişkisi, doğru bir mantıksal ilişki suretinde açıklanabilecektir.
Ahlak-Din İlişkisi-4
Ahlak-Din İlişkisi-3
Ahlak-Din İlişkisi-2
Ahlak-Din İlişkisi-1
Ahlâk Nedir?