Sana nasıl sesleneceğimi bilemiyorum,
Ey cennetin Seyyidesi Fatıma annem.
Ne kalemimin gücü yeter seni yazmaya,
Ne de gönlümün dili yeter seni anlatmaya.
Aciz kalırım senin ismin karşısında
İçimde çağlayanlar coşuyor aslında,
Sanki volkanlar patlıyor,yanardağlarda,
Kalbim ağrıyor, içim çok acıyor Fatıma annem,
Senin adın anılınca.
Fırtınalar kopuyor, yer sarsılıyor sanki,
Fatıma’nın ağıtları duyulunca.
Gözyaşlarım süzülür yanaklarıma kirpiklerimin ucundan usulca,
Senin çektiğin acıları hatırlayınca.
Anılınca senin ismin, sabır derim,
Biz sabrı senden öğrendik,sende gördük Fatıma anne.
Sabrı en iyi anlatan sendin duruşunla.
Sen nasıl dayandın Fatıma annem, bunca acıya ve haksızlığa,
Ne kalemimin gücü yeter seni yazmaya,
Ne de gönlümün dili yeter anlatmaya.
Öyle bir savaşçısın ki aslında,
Sesin de ,suskunluğun da hep batıla karşı kıyamda.
Kıyamın ne dünyaya, ne de onun içindeki olanlara,
Senin kıyamın canınla kanınla baş koyduğun davan uğruna.
Canım ciğerparem Fatıma annem,
Sen en mis kokulu çiçeklerden daha güzel kokansın, benim gönül bahçemde,
Gülün gücü yetmez, aciz kalır senin güzelliğini göstermede.
En değerli mücevherler sönük kalır senin yanında annem.
Ariflerin, alimlerin bile boğazında düğümlenir cümleler,
Senin ahlakını anlatmada.
Bak işte, kelimeler kifayetsiz kalır Fatıma annem,
Sana olan sevgimi, övgümü, özlemimi anlatmaya,
Ben seni anlatamam annem.
Cehaletimle gücüm yetmez ki buna.
Ne kalemimin gücü yeter yazmaya,
Ne de gönlümün dili yeter anlatmaya..
Birgül