Mesnevi den Hikayeler-1
"La Havle"
Alimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri!
İsa ile bir ahmak yoldaş oldu. Gözüne yol üstünde ölü kemikleri erişince, “ Yoldaş ölüleri diriltmek için okuduğun o yüce adı, bana da öğret de bir iyilikte bulunayım, o adı okuyup kemiklere can vereyim” dedi.
İsa dedi ki : “Sus Bu senin sözünün harcı değil! Nefesin yağmurlardan daha arı, duru olması o nefes sahibinin meleklerden daha idrakli bulunması lazımdır. Adem ömürlerce yandı, yakıldı da arındı; felekler hazinesine emin oldu. Sende sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa"nın eli nerede” O ahmak “ Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı bu kemiklere sen oku” dedi.
Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu. Bir hayvanı vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofranın baş köşesine geçip oturdu. Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir (Allah"ın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur) Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür. Alimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri!
Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer. Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir. Bu izlere, bu izlemeye şükreder de yol alırsa nihayet o adım atma o yol alma yüzünden muradına ulaşır. Misk kokusunu duyup bir konak yol almak, izleyerek yüz konaklık yol almadan yüz konaklık yolu dönüp dolaşmadan daha iyidir. Ay ışıkların doğuşu olan gönül yok mu? O gönül, ariflere “kapıları açılmıştır” sırrıdır.
Sana duvardır ama onlara kapı. Sana taştır ama azizlere inci! Senin aynada açıkça gördüğünü pir, hem de daha önce bir kerpiç parçasında görür. Pir olanlar o kişilerdir ki bu alem yokken onların canları, kerem denizinde vardı. Bu tene düşmeden önce nice ömürler geçirdiler,ekmeden önce meyveler devşirdiler! Nakıştan, suretten evvel canlandılar,deniz yarılmadan inciler deldiler!
Allah, alemi ve ademi yaratma hususunda meleklerle müşavere ederken onların canları, boğazlarına kadar kudret denizine dalmış bulunuyordu. Melekler,buna mani olmak istedikleri zaman, gizlice meleklere ıslık çalıyorlar,onlarla alay ediyorlardı.
Bu nefsi Küll"ün ayağı bağlanmadan onlar her yaratılacak şeyin suretini biliyorlardı. Feleklerden önce Zuhal yıldızını, tanelerden önce Ekmeği görmüşler; Akılsız, gönülsüz fikirlerde dolmuşlar, askersiz, savaşsız galip gelmişlerdi. O apaçık anlayış,onlara nispetle düşünüştür. Yoksa haddi zatında, bu sırdan uzakta kalanlara göre görüşün ta kendisidir. Düşünüş; geçmişe, geleceğe dairdir. Bu ikisinden de kurtulunca müşkül hal olur
“Ruh üzümden şarabı,yoktan varı görür” Onlar da Keyfiyete düşecek olan her şeyi keyfiyetsiz görmüşler,madenden önce sağlamla kapı fark etmişlerdir. Üzüm yaratılmadan önce şaraplar içmişler, muhabbet sarhoşu olmuşlardır. Onlar, sıcak temmuz ayında kışı, güneşin ziyasında gölgeyi görür.
Üzümün gönlünde şarabı,tamam yoklukta bütün varlığı müşahede ederler. Gök, onların işret meclislerinde ancak onların cömertliğiyle bu sırmalı libası giyer. Onlardan iki dostu bir arada gördün mü bil ki onlar hem birdir, hem altı yüz bin! Onların sayıları dalgalar gibidir. Onlar rüzgar,zahiren çoğaltır. Halkın can güneşi, halkın pencerelere benzeyen bedenlerinde mahcup olan kişi şüphededir.
Mevlânâda İnsan Sevgisi
Fars Şiiri Türleri Ve Konusu 1
Mesnevi’de ölümün güzelliği