Ailede Fazilet Tecellileri-1
Niyetin Halisliği
Allah Resulü’nden hikmetli ve önemli bir söz nakledilmiştir. O söz şudur:
“Her kim Allah için ve sıla-i rahimde bulunmak için evlenirse, Allah onun başını meleklerin tacıyla süsler.”
Evliliğin birçok olumlu neticeleri ve ürünleri vardır. Kadın ve erkeğin ünsiyeti, yalnızlıktan kurtuluşu, rızkın artması, iki ailenin gözünün aydınlanması, dinin yarısının korunması, Hak Teâlâ'nın hoşnutluğunun elde edilmesi, cinsel lezzet, çocuğun hayat sahnesine tecellisi, bir dayanak elde etmek…
Eğer insan evlilik hususunda niyetini Allah için halis kılacak olursa, bütün bu menfaat ve nasiplerin yanı sıra niyeti sebebiyle de büyük bir ibadete ve yüce bir itaate ulaşmış olur. Öyle ki bunun değeri melekler seviyesine çıkmaktadır. Melekuti varlıkların tacına benzer bir taç başını süslemektedir.
O halde neden Hakk’ın kabul nurunun nurlandırdığı ve bütün değerlerden daha üstün bir değer biçtiği bu işi yapmayalım.
Geliniz henüz yolun başında evliliğin binasını ve hayat teşkilinin yapısını ihlâs üzere bina edelim.
Kadın ve erkeklerimizin bütün varlıklarıyla, hayatın batın ve zahirinin Allah’ın inayet, rahmet ve kabulüne ermeleri için şu anlama teveccüh etmeleri gerekir.
Mevaiz’ul-Adediyye kitabında Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:
“İnsanların amelinden hiç bir amel, kabul edilmiş bir amelden daha değerli değildir.”
Niyet Halisliğinin Zirvesi
Bu konuda Musa b. İmran’dan nakledilen şu ilginç hikâyeye dikkat ediniz: Musa b. İmran, Şuayb Peygamber’in (a.s) daveti üzere koyunlarını suvarmak için çektiği onca zahmetten sonra o büyük Peygamber’i evine gittiğinde, akşam sofrası kurulmuştu. Şuayb (a.s) şöyle dedi: “Ey genç! Otur ve bizimle yemek ye.”
Musa (a.s) ona cevap olarak: “Allah’a sığınırım.” dedi.
Şuayb şöyle buyurdu: “Neden? Sen aç değil misin? ” Musa (a.s): “Açım ama bu akşam yemeğinin çektiğim bunca zahmetin karşılığı olmasından korkuyorum. Biz öyle bir ailedeniz ki ahiret amelinden hiçbir şeyi altınla dolu yeryüzü karşılığında bile değiştirmeyiz.” dedi.
Şuayb (a.s) onun bu sözü üzerine şöyle buyurdu: “Ey genç! Allah’a yemin olsun ki benim öyle bir kastim yoktu. Ben soframdaki lokmanın senin zahmetlerinin karşılığı olmasını düşünmedim. Benim ve babalarımın âdeti de misafirleri ağırlamak ve onlara yemek yedirmektir.”
Bu konuşmadan sonra Musa sofranın kenarına oturdu ve yemek yedi.”[1]
Gerçekten de çok ilginçtir. Musa uzun bir süre önce Mısır’dan çıkmıştı, çöllere düşmüştü, o müddet zarfında doğru dürüst bir yemek yememişti, çöldeki tatlı bitkilerden istifade etmişti. Şuayb’ın evine girince de güzel bir sofranın kurulu olduğunu gördü. Oldukça aç olduğu halde sadece Allah için yaptığı bu amelinin bozulmasından korktuğundan dolayı yemekten sakındı. Ama Şuayb'ın (a.s) misafir ağırlama hususundaki niyetinin ilâhi ve halis bir niyet olduğuna itminan edince sofranın başına oturdu. Şuayb’ın ihlâslı niyeti, Ulu’l-Azm Peygamberlerden biri olan Musa’nın sekiz yıl kendisi için çobanlık etmesine sebep oldu. Musa’nın ihlâsı da Şuayb Peygamber’in kayın babası olmasına neden oldu.
[1]- Bihar, c. 13, s. 21
Kur’an-ı Kerim’de Aile Tarihi-2
Ailede Yardımlaşma-2
Ev ve Aile İçin Çalışmak İbadettir
Aile Haklarının Bir Panoraması
Aile içinde etkili iletişim