İzzet-i Nefs-2
İnsanın vücudî varlığı, bazen bir istek sebebiyle kırılır. Herkes, kendini kamil, ihtiyaçsız ve büyük göstermek ve şahsiyetini korumak için çalışır. Ancak, kimi zaman zayıf iradeli ve aç gözlü kişiler, bir istek uğruna o cevheri kaybederler.
İstemek; ihtiyaç senedi, fakirlik ve yoksulluğun nişanesidir. Bazen bir onur, bir isteğin rehini olur ve ihtiyaç elini açmakla, o uzun yılların onur ve haysiyeti, tamamen yok olur.
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yüzünün suyu donmuştur; ancak bir şey istersen yumuşar, sızıp damlamaya başlar. Öyleyse kime yüz suyu döktüğüne dikkat et.”[1]
Saib-i Tebrizî de ne güzel söylemiştir:
Talep elini birinin önüne uzattığında,
Haysiyetinden geçmen için köprü kuruyorsun.
En kötü durum; hırs, tamah, çoklukla övünme ve fazla talepte bulunmanın, insanı istemeye mecbur bırakması ve sahip olmadığı şeyleri ele geçirmek veya sahip olduğu şeyleri artırabilmek ya da isteklerinden bazılarına kavuşabilmek için her işe el uzatması, tanıdık ve yabancının yanında alçalması, yalvarıp dilenmesi, küçülmesi, şunun bunun hizmetçisi ve kölesi haline gelmesidir.
Acaba dünyanın ne kadar değeri vardır ki, insan kendi itibar ve şerefini onun rehini haline getirsin?
Para ne kadar mukaddestir ki, insan, kendi izzet-i nefsini onunla değiştirsin?
Acaba bütün isteklere ulaşılmalı mıdır? Nefsin istediği her şeyi temin etmek gerekir mi? Öyleyse, iffet, izzet-i nefs, iç güdü ve arzuların kontrolü, hırs ve açgözlülüğü gemlemek, nerede, ne zaman ve kimin içindir?
Bu alışverişte ne veriyoruz ve ne kazanıyoruz?
Hz. Ali (a.s)’dan güzel bir söz nakledilmiştir:
“Nefsini bütün aşağılıklardan üstün tut, seni arzulara doğru çekse bile; çünkü hiçbir şey izzet-i nefsinden kaybettiğinin yerini tutamaz.”[2]
Mesele insanın izzeti ve şerefi ile ilgilidir. Bu izzet ve şeref, dünya ve nefsani istekler karşısında yer alarak onlardan bir kısmı heder olursa, artık onların yerini doldurabilecek hiçbir şey olmaz.
Nice insanlar, “isteme” kuyularına düştüler; başkalarının ipleriyle dışarı çıktılar, nefsani isteklerine ulaştılar, iki ekmeğin minneti altında kaldılar, kendi izzet ve şereflerini o kuyuda bıraktılar ve onurlarını, başkalarına yaslanmakla değiş-tokuş yaptılar!
İsteme ki aziz kalasın; tamah etme ki başı dik olasın; kanaat et ki esir olmayasın.
Bu, özgür insanların Mevlası olan Hz. Ali (a.s)’ın kılavuzluğudur. O şöyle buyurmuştur: “Kanaat, izzet getirir.”[3]
Diğer bir sözünde de şöyle buyurmuştur: “İzzet, )halkın elindekilerden) ümit kesmekle beraberdir.”[4]
Sahip olduğun şeyle kanaat et ve elindekilerle yetin ki aziz olasın.
[1] a. g. e, Hikmet: 346
[2] a. g. e, Mektup: 31
[3] Gurer’ul-Hikem
[4] a. g. e
İzzet-i Nefs-1