Ehlibeyt Terimler Sözlüğü (Fıkıh) -6
M
Mahrem: Evlenilmesi şer'î bakımdan kesinlikle caiz olmayan, bu yüzden kendisinden kaçınılması gerek bulunmayan.
Marufu Emretmek: İyiliği emretmek, Allah'ın hükümlerini yerine getirmeyi başkalarından istemek, onları bu işe zorlamak.
Mechul'ül-Malik: Sahibi bilinmeyen mal.
Mekruh: Yapılmaması daha iyi ve sevabı olan, ancak yapılması azabı gerektirmeyen iş. İbadetlerle ilgili olarak mekruh söz konusu olunca, sevabın az olması kastedilir; o işin yapılmaması iyidir anlamına gelmez.
Mesh: Bir şey üzerine el sürmek, abdestte yüzü ve elleri yıkadıktan sonra ıslak ellerle başın ön kısmına ve ayakların üzerine meshetmek, elleri çekmek.
Mezâlim: Boynunda şahsen tanımadığı veyahut sahibine ulaşamadığı malî hakkı olan kimselerin hakları.
Mezi: Kadınla oynaşırken erkekten gelen, meniden başka bir su.
Miras: Tereke, ölen bir kimsenin bıraktığı mal.
Miskal: Ağırlık ölçüsü; her bir mıskal, 4.6875 gram yani dört buçuk gramdan biraz fazla ağırlığa (4 kırata) eşittir.
Miskin: Fakir, yoksul; fakirden daha güç bir durumda bulunup zorlukla geçinen kimse.
Muamele: Alış veriş, herhangi bir anlaşma.
Mubah: Şer'î açıdan iyi veya kötü sayılmayan bir iş; farz, haram, müstehap ve mekruh işlerin dışında bir iş; helâl olan bir yemeyi veya meyveyi yiyip yememek gibi. Bazen de gasp edilmemiş yer anlamında kullanılır.
Muhayyerlik: Bir akdi veya muameleyi bozma hakkına sahip olma. (2124. hükme bakınız.)
Muhtazar: Can verme hâlindeki kimse.
Mukallit: Müçtehidi taklit eden, onun sözlerine göre hareket eden.
Mutlak Su: Meyve ve benzeri şeylerden elde edilmeyen ve başka bir şeyle su denmeyecek şekilde karışmamış olan su.
Muvâlât: Peş peşe, ard arda yapmak; namazın bölümlerini ara vermeden peş peşe yerine getirmek.
Muzâf Su: Bir şeyden elde edilen su -karpuz suyu gibi- veya başka bir şeyle, su denmeyecek şekilde karışmamış olan su.
Mübarat Talâkı: Karı-koca birbirlerini istemedikleri takdirde, kadın kendisini boşaması için kocasına malından bir miktarını [veya mihrini] vermesi sonucu gerçekleşen talâk.
Müçtehit: Allah'ın hükümlerini anlamakta içtihat derecesine yetişen yani, Kitap (=Kurân) ve sünnetten İslâmî hükümleri çıkarmaya gücü olan kimse.
Müdd: Yaklaşık 750 gram ağırlığında olan bir ölçü birimi.
Mükellef: Bulûğ çağına ermiş akıllı insan.
Mümeyyiz: İyi ve kötüyü anlayıp birbirinden ayırt edebilen çocuk.
Münferid: Namazı cemaatle değil tek başına kılmak.
Münkerden Sakındırmak: Kötülükten alıkoymak; şer'î açıdan kötü sayılan işlerden başkalarını sakındırmak.
Mürtet: İslâm dininden ayrılıp başka bir dine geçen; İslâm dinini terk eden; önce Müslüman olup Müslümanlıktan çıkarak Allah'ı ya da Peygamberi (s.a.a) veya Allah'ı ve Peygamberi inkar etmek manasına gelen dinin zarurî (tartışma götürmez apaçık) hükümlerinden birini inkâr eden kimse. Mürtet ise şartlarına göre iki kısma ayrılır:
1) Millî Mürtet: Gayrimüslim anne-babadan doğan ve kâfir olduğunu bildirdikten sonra Müslüman olup, tekrar kâfir olan kimse.
2) Fıtrî Mürtet: Müslüman babadan veya Müslüman anneden veyahut Müslüman baba ve anneden doğan ve daha sonra kâfir olan kimse.
Müsakat: Sulamak üzerine anlaşmak; bağ sahibi ile bahçıvan arasında yapılan anlaşma. Bu anlaşmaya göre, bahçıvan ağaçları sulayıp bakması karşılığında bağın belli bir miktarda meyvesinden yararlanabilir.
Müstehap: Yapılması iyi ve sevabı olan, ama yapılmaması azabı gerektirmeyen iş.
Müstehap Gusül: Bazı günler ve geceler veya bazı ibadetler ve ziyaretler münasebetiyle yapılmasında sevap o-lan gusüller, cuma guslü, ziyaret guslü gibi.
Müstehap İhtiyat: Uyulması uygun ve iyi görülen ihtiyat. Müçtehitlerce müstehap olmasına kesin değil de ona yakın derece kuvvetli bir delille sabit olan görev.
Müstehâze: İstihaze kanını görmekte olan kadın.
Müt'a: Sözlükte zevk anlamında olan bu kelime din deyiminde geçici akit manasında kullanılır. Belirli bir bedel ödeyerek belirli bir süre için belirli şartlar dahilinde akit okumakla yapılan geçici nikâhtır.
Müvekkil: Kendisine vekil tutan; vekil tayin eden; vekâlet veren.
Müzâraa: Ekim üzerine anlaşmak; yer sahibi ile ekincinin arasında yapılan anlaşma. Bu anlaşmayla mahsulden bir miktarı yer sahibinin, bir miktarı da ekincinin olur.
Ehlibeyt Terimler Sözlüğü (Fıkıh) -5
Ehlibeyt Terimler Sözlüğü (Fıkıh) -4