Fars Şiiri Türleri Ve Konusu 2
3) Övgü şiiri ya da medhiye söyleyicilik, Fars edebiyatının başlangıcından Arap şiirini takip etmekle özdeşti. Bu dönemin tümünde büyük saray şairleri, padişahları ve saraylarındaki insanları övmekle uğraşmaktaydılar. Tabii olarak her medhiye şairinin bir gö¬revi ve bir derecesi vardı ve padişahı, bayramlarda, resmî günlerde, fetihlerde ve benzeri durumlarda övmek ve yüceltmekle görevliydi. Her bir övgüsüne karşılık olarak da yeni bir bağış alırdı. Büyük vezir ve emirlerin bağışları da şairler için yeni yeni kazançlar sağlamaktaydı. Sâmânî padişahları, onlardan sonra da Gazneli sultanları kendi zengin varlıklarıyla medhiyecilerine aşırı derecede hediye ve bağışlarda bulunmaktaydılar. Bunlar arasından özellikle Gazneli Mahmûd, toplamış olduğu hesapsız servetinden şairlere sınırsızca bağışlarda bulunmaktaydı. Şu nokta da dikkate değerdir ki şairlerin övgülerine kar-şılık bağışlanan bu aşırı ve sonsuz mal bağışının sebeplerinden birisi, şahların kendi isimlerinin toplumda ve insanlar arasında kalıcı olmasını istemeleriydi. Hakikatte de medhiyecilerden tebliğ için bir araç olarak fayda sağlamaktaydılar. Tam övgü kasidelerini teşbib, övgü ve dua ile birlikte söyleyen ilk kişi Rûdekî’dir. Diğerleri ise onun takipçileri olarak sayılmışlardır. Rûdekî, bir çok şiir türünde eski şairlerin öncüsü olduğu gibi bu alanda da onların öncüsü sayılmıştır.
4) Öğüt ve hikmetli şiir türü de bu dönemde başlayan ve Selçuklular döneminde tekamül bulan şiir türlerindendir. Farsça şiirlerde öğüt ve nasihatlerin kullanılması, IV/X. yüzyıl başlarından itibaren başlamış, şairler bu konuda küçük ve kısa kıtalar söylemeye başladılar. Fakat gerçekte bu işi başaran ve üstesinden gelen, bu konuda tam ve kamil kasideler söyleyen kişi, Kisâî-yi Mervezî’dir. Onun ortaya çıkardığı tarz ve yol, kendisinden sonra Nâsır-ı Husrev’in taklit etmesine söz konusu oldu.
5) Bu dönem şairlerinin müreffeh ve iyi geçen yaşamı, onları daha çok lehv (gönül eğlendirme) ve onun gerekleri olan fikir ve mazmunları kullanmaya doğru çekmiştir. Bundan dolayı bu dönem şairlerinin şiirlerinde genellikle bu düşünceyi gösteren kıtalar veya teşbihatlarla karşılaşırız. Özellikle de Rûdekî’den arda kalan kimi beyitlerinde, Muncîk ve Ferruhî’nin şiirlerinde bu örnekler sık sık gö-rülmektedir.
6) Destan söyleme, hikayecilik, efsane anlatımı da bu dönem şiirinin özelliklerindendir. Rûdekî’nin bu dönemin ilk hikmetli manzumesi olan ve aynı zamanda kısa hikaye ve destanları içeren Kelîle ve Dimne manzumesi dışında deği¬şik vezinlerde altı manzumesi daha olduğu ve bunlardan ba-zılarının aşıkane destanları içerdiği bilinmektedir. Bu manzumeler dı¬şında, bu yüzyıla ait olan başka manzum aşıkane destanlara da sahibiz ki bunlardan bir kısmından sadece birkaç parça beyit, bir kısmının da sadece isimleri bize ka¬dar ulaşmıştır. Ebû’l-Mueyyed-i Belhî’nin Yûsuf ile Zuleyhâ mesnevisi, Ebû Şekûr-i Belhî’nin Âferîn-nâme mesnevisi ve ona ait olan müseddes-hezec bahrindeki ve hafif bahrindeki başka mesneviler, “Şâdbihr u ‘Âynu’l-Hayât” ve “Sorh-but ve Hing-but” vb. mesneviler bunlardandır. Elimize ulaşan ve şu anda en eski manzum destan eserlerinden olan bu dönemin aşıkane manzum destanlarından birisi de ‘Unsurî’nin Vâmık u Azrâ’sı olup bunun önemli bir bölümü günümüze kadar gelmiştir. Bir diğeri de ‘Ayyûkî’nin Varaka u Gulşâh’ı olup yeri geldiğinde bundan söz edilecektir.
Fars Şiiri Türleri Ve Konusu 1
Hafız-ı Şirazi -1