İmam Hüseyin’in İnayeti
Serkuh Darab sakini takva ehli alimlerden Şeyh Muhammed Ensarî şöyle anlatır:
“1373 yılında Kerbela’ya müşerref olduğumda oğlum hasta idi. Şifa bulması için onu da yanımda götürdüm. Erbain günü oğlum ile beraber Fırat Nehri’nin kenarına gittik. Ziyaret guslü almak amacıyla nehre girdik. Gusül ile meşgulken akıntı ansızın oğlumu sürükleyip götürdü. Kafası dışında tüm bedeni suyun içindeydi. Yüzmeye takatim kalmamıştı. Kurtarmak için yardım edecek kimse yoktu. Üzgün ve kırık bir kalple İmam Hüseyin (as) hürmetine O’ndan yardım istedim. Birden oğlumun bana doğru geldiğini gördüm. Elinden tutup sudan çıkardım. Neler olduğunu sorduğumda, “Kimseyi görmedim ama sanki biri kollarımdan tutmuştu ve sana doğru getiriyordu” diye cevap verdi. Bunu duyunca duamı kabul ettiği için Rabbime teşekkür edip şükür secdesine kapandım.“
İmam Hüseyin’in (as) İhsanı
Yine Merhum Hacı Seyit Muhammed Cafer şöyle naklediyordu:
“Vaktiyle merhume annemle Kerbela’ya müşerref olmuştuk. O yıl annem hastalanıp yatalak oldu. Hastalığı kırk günü geçtiğinde ağır bir borcun altına girmiştim. Bu zaman zarfında ne Şiraz’dan, ne de başka bir yerden elime bir şey geçmemişti. Mevlamın lütfüne sığınarak türbesine müşerref oldum. Yine o başucu tarafında durarak; “Ey mevlam! Ne kadar sıkıntıda ve üzgün olduğumu siz biliyorsunuz; feryadıma yetişin!” dedim ve türbeden dışarı çıktım.
Aradan az bir zaman geçmişti ki merhum Ayetullah Ağa Mirza Muhammed Taki Şirazî’nin vekili yanıma gelerek “İstediğiniz her şeyi vermek için Mirza tarafından görevlendirildim” dedi. “Ne kadar verebilirsiniz” diye sorduğumda, “Miktarı belirtilmemiştir, onu siz belirleyin” dedi. Böylece borçlarımız tümünü ödedim ve Kerbela’da olduğum süre içinde bütün masraflarım temin edilmiş oldu.”
Son Kerbela ziyaretine müşerref olduğum yolculukta (14 Recep 1388) Seyit Abdürresul Hadim bana şunları anlattı:
Vaktiyle İmam Hüseyin’in (as) türbesine kapıkulu olarak görev yapan ve şu anki kapıkulunun da babası olan merhum Abdülhüseyin, erdem sahibi, iyi insanlardan biriydi.
Bir akşam kanlı ve kirli ayaklarıyla türbeye giren, o haliyle hacet dilemeye çalışan bir Arap görür. Merhum, onu bu halde görünce etrafındakilere bağırarak onu hemen türbeden dışarı çıkarmalarını emreder. Arap, dışarı götürülürken “ Ey Hüseyin, bu evin size ait olduğunu düşünüyordum ama görüyorum ki eviniz başkasına aitmiş!” diye seslenir.
Aynı gece merhum bir rüya görür: rüyasında İmam Hüseyin türbenin avlusunda minbere çıkmış, müminlerin ruhları da etrafını sarmış onu dinliyorlardır. İmam, hademelerinden yana duyduğu rahatsızlığını şikâyet ediyordur. Türbe sorumlusu, “Ey ceddim, size karşı ne gibi bir edepsizliğimiz oldu?” diye sorar. İmam, “Siz bu akşam en aziz misafirlerimden birini rencide edip türbemden dışarı attınız. Onu hoşnut etmediğiniz sürece ne ben razı olurum, ne de Allah razı olur” diye cevap verir. Görevli, “Ey ceddim, ben onu tanımıyorum ve nerede olduğunu da bilmiyorum” der. Bunun üzerine İmam, “Şu an Hasan Paşa’nın (çadırlara yakın bir yer) evinde uyuyor. Oradan da türbemize gelecek. Bizimle işi vardı. Onun kötürüm olan oğluna şifa verdik. Yarın kabilesiyle birlikte gelecek. Onu karşılamaya git” diye cevap verir.
Merhum, uykudan uyanınca birkaç hademeyle birlikte zavallı Arap’ı İmam’ın buyurduğu yerde bulur. Ellerini öperek son derece ihtiramla evine getirir, ona ikramda bulunur.
Ertesi gün yanına otuz hademe alarak onları karşılamaya gider. Bir süre sonra sevinç ve neşe içerisinde gelen bir gruba rastlarlar. Aralarında Arap ve şia bulan felçli çocuğu da vardır. Hemen yanlarına alarak birlikte mukaddes türbeye müşerref olurlar.
“Gizemli Öyküler” kitabından alıntıdır.
Masum İmamın İlmi 2
Hz Hüseyin (as)’ın Evliliği (3)