Cihad Peygamberi Hz. Muhammed 1
Nisan ayında kutlu doğum haftasını kutluyoruz. Vakıflar, dernekler, cemaatler, Diyanet İşleri Başkanlığı Peygamberimizi anıyor. Ancak Peygamberimizin sadece barış elçisi olduğu üzerinde duruluyor. Herkes ağız birliği etmişçesine, elinde zeytin dalı ile dünyaya gönderilmiş bir peygamber anlatıyor.
Öyle bir peygamber anlatılıyor ki, mistik bir hayat süren, suya sabuna dokunmayan, dünya işlerine karışmayan, hele devlet işlerine hiç karışmayan, vaktini sadece ibadetle geçiren bir elçi… Gül peygamberi… Barış elçisi…
Elbette Efendimiz yeryüzüne barış getirmek, yeryüzüne güzel ahlakı yerleştirmek ve insanları ibadete çağırmak için gönderilmiştir. Ancak görevleri sadece bunlar değildir. Cihat etmek, yeryüzünden fitne kalkıp, din yalnız Allah´ın oluncaya kadar İslam düşmanlarıyla savaşmak, Hakkı üstün tutmak, adaleti tesis etmek, yeryüzünden kötü, çirkin, faydasız ve batıl olanı kaldırmak ve yerine iyi, güzel, faydalı ve Hakkı hâkim kılmak da Peygamberimizin görevleri arasındadır.
Türkiye´de ılımlı İslam projesini farkında olmadan uygulayan (belki farkında olarak) vakıf, dernek, sivil toplum örgütleri ve bazı mistik cemaatler, İslam´ın peygamberini anlatmak yerine konjöktürün peygamberini anlatıyorlar, Kafalarında ki peygamberi anlatıyorlar.
Kafalarında ki peygamber tasavvurunda devlet başkanı, ordu komutanı, cihat eden, yeryüzünden kötülükleri kaldıran bir peygamber tasavvuru yok. Dört başı mamur bir peygamber anlayışına sahip değiller. Oysa nasıl ki İslam´ın bir kısmına anlatıp, bir kısmını gizlememiz nasıl yasaklanmışsa, peygamberimizin hayatının bir kısmını anlatıp, bir kısmını gizlememiz de yasaklanmıştır.
Nedense devlet başkanı bir peygamber anlatılmıyor. Ordu kumandanı bir peygamber hiç anlatılmıyor. Efendimizin topukları şişinceye kadar namaz kıldığını anlatanlar, O´nun Mescidi Nebevi´de elçileri kabul ettiğini anlatmıyor. Yemek tabağının dibini nasıl sünnetlediğini anlatanlar, Efendimizin Uhud´da hangi ulvi amaç uğruna savaştığını ve gazi olduğunu anlatmıyor. Seccadesi ıslanıncaya kadar gözyaşı döken bir peygamberi anlatanlar, yeryüzünün en büyük imparatorlarını Hakk´ka davet edişini anlatmıyor.
Zırhını giymiş, kılıcını kuşanmış, ordusuna emir komuta eden bir peygamber hayal edemiyoruz. Ilımlı İslam projelerinin geçer akçe olduğu günümüzde, cihadı konuşmak, savaşı konuşmak konjöktüre aykırı. Cihat eden bir peygamber tasavvuruna sahip değiliz. Savaşı ve cihadı Peygamber Efendimize yakıştıramıyoruz ama Allah yakıştırıyor.
Efendimiz ; ‘´Benim bir takım isimlerim vardır: Ben, Muhammed´im, ben Ahmed´im, ben Mâhi´yim ki Yüce Allah küfrü benim elimle yok edecektir.´´ buyuruyor. (Buhari, Menakıp,17,Tefsir,61/1).
Yine efendimiz kendisi için ‘´Ben Nebiyyül-melhameyim. ‘´ yani “Ben savaş peygamberiyim = Savaşın kendisi için meşru kılındığı peygamberim.” buyuruyor.(Müsned 4. cilt,395,404)
Elbette ki efendimiz dünyaya sadece savaş içinde gelmemiştir. O barışın da peygamberidir ama efendimiz, onurlu bir savaşı onursuz bir barışa tercih etmiştir. Yeryüzünü ifsat etmek için Müslümanların topraklarını işgal eden, onları yurtlarından çıkaran zorbalarla savaşmaktan çekinmemiştir. Birileri sadece zorbalıktan anlıyorsa, onun zulmünden insanları korumak için savaşmaktan başka çare yoktur.
Hz.Peygamber’in Sade Yaşayışı
Peygamber Efendimizden altın tavsiyeler