Velayet-i Fakih İlkesinin Tarihi Seyri 2
4- Dördüncü merhale : Bu kısım içtihad, ahkamın kaynaklardan istinbat edilmesinde gerekeli şartları gözönünde bulundurmuştur. Bu içtihadı yapan müçtehidler nasların zahiriyle yetinmemiş hem ilmi, hem ameli, hem de “İcra ve Tatbik” alanını göz önünde bulundurarak istinbatı gerçekleştirmişlerdir. Ama zaman ve mekanın içtihaddaki fonksiyonu gözardı edilmiş, mevzuların teşhis edilmesinde, mevzuların batinî ve zahirî özelliklerini belirlemede etkili olan zaman ve mekanın şartlarına riayet edilmemiştir. Bundan dolayı içtihadın tahavvulu, gelişmesi ve fıkhın genişlemesi gerçekleşmemiştir. Bu içtihad şekli, İslam hükumetinin olmadığı siyasi ve hukuki hükümlerin uygulanmasının imkansız olduğu bir zamanda istenilen düzeyde olabilir ama günümüzde yetersizliği kabul edilmektedir. Diğer merhaleler gibi ferdi alanlarda ağırlığını hissettiren bu kısım, toplumsal alanlarda da etkin olmaya çalışsa da kendi zamanından sonrası için etkili olacak içtihadı gerçekleştirememiştir.
Ayetullah Ustad Cevadi Amuli, fakih-halk ilişkisini ve tarihi takamülünü üç merhalde özetleyip bu merhaleleri şöyle beyan ediyor :
“ 1- Fikih ve usul-u fıkhın tetevvurundan/gelişmesinden “fakihin velayet” düşüncesi doğmuştur; Ahbari düşüncesinin temelini, adil fakihin halk ile ilişkisi bağlamında “muhaddis-mustemi” düzeyindedir. Yani fakihin, şeri hükümleri, Kur’an ve masumların sünnetinden çıkarılan usuller ile istinbat etme hakkı yoktur. Yalnızca onları tercüme edip açıklayarak insanlara sunabilir ve halk da duydukları hadislerin manasına bakarak amel edeceklerdir. Halk ile fakih arasında fikri bir bağ yoktur. Aradaki bağ nakli ve hissidir. Yani Fakihin içtihadı, fıkhın tekamulü, gelişmesi, genişlemesi ve üretkenliği sözkonusu bile değildir.
2- Bu kuru düşünce tarzının karşında, usulcülerin tefekkürü ve sireti bulunuyor. Usulcüler, fakih- halk ilşikisini “mukallid- müctehid” ilişkisi olarak görürler. Bu görüşe göre fakih usullerden yararlanarak ahkamı kaynaklardan istinbat eder; tefekkür lambasıyla ilahi ahkamı, dinin kaynağı olan Kuran, Sünnet, Akıl ve İcma’dan istinbat eder. İstinbatının ürünü olan görüşünü fetva kalıbında mukallidlerine sunar.
Ğaybet döneminde uzun yıllar ahbari düşüncesinin hakim olmasıyla içtihad yasaklanmış, fakih- toplum ilişkisi sadece hadis nakl edip, zahirine amel etmek olmuştur.
Bu düşünce tarzı, tefekkür ve taakkul yolunu güçlendirip yaygınlaştıran usulcüler sayesinde ortadan kaldırılmıştır. Büyük ustad merhum Ayetullah Vahid Bahbahani ( r.a ) büyük çabasıyla içtihad ve usulcü tefekkürü diriltilmiş oldu. İçtihad ve usulcülerin yaptıkları önemli iş, “söyleyip- dinlemek” merhalesinde olan fakih- toplum ilşikisini, tefekkür, taakkul, tedebbür merhalesine ulaştırdılar. Fakihlere içtihad etme yetkisi verilmiş oldu, insanlara da taklid etme imkanı sunulmuş oldu. Böylece fakih- toplum ilişkisi, “müctehid- mukallid” merhalesine ulaşmış oldu.
Velayet-i Fakih İlkesinin Tarihi Seyri 1
Veliyy-i Fakih