Gerçeği Örten Kefen
Rahman unutulunca böyle oluyor işte; ne oluyor , oda seni unutuyor, sonra bakıyorsun ki amaçlarından, hayallerinden, davandan, ideallerinden vazgeçmişsin ya da onlardan epeyce uzaklaşmışsın. Şeytan iradene hükmetmiş, seni istediği gibi yönetiyor, sadece vesvese vermesi yeterli oluyor. İpler şeytanın ve onun askerlerinin eline geçmiş. Ardından ruhsal hastalıklara müptela olmuşsun. Kendi kendine diyorsun ki ah şu günahlar olmayaydı da rabbime yakın olabilseydim ya da inandığım değerlere sahip çıkabilseydim. Ve günler geçtikçe dahada geriliyorsun. İlerlemen gerekirken geri adımlar atıyorsun. Nereye bu gidiş diyorsun ama icraat yok. Demek ki, onu unutmamak gerekiyor. Biran bile unutulmamaya layık tek varlık olan Allahı unutmak insana neler kaybettiriyor bir görebilsek, görebilsekte gerçeği örten kefeni yırtabilsek. Şu günahları yok edebilsek de Allaha ulaşabilsek.
Kalp kararmış, onu eski haline kavuşturmak lazım. Günahların etkisiyle kararan kalbimizi eski nurani berraklığına çevirmek lazım.
Allahın nuru yüce ve çok berrak ve temiz bir nurdur ve insan Allahın nuruyla yaratılmıştır. Yani yaradılışın başında insanoğlunun nuru o denli berrak bir ışığa sahiptir ki gözler ona bakmaya acizdir, çünkü o Allahın nurudur. Bir örnekle bu gerçeği biraz daha anlaşılır durumu getirmek isterim; güneş ile güneşin hemen etrafında ve en yakınında olan ışık arasında pek bir fark yoktur. Yani güneşin hemen etrafında bulunan o renk ne güneşin renginden farklı bir renktir nede güneşin rengiyle aynıdır. İşte Allahın nuruyla insanoğlunun nuru arasında da böyle bir bağlantı vardır. Fakat insan o güzel nurunu günah işleyerek kirletmekte ve asıl renginden uzaklaştırmakta. Her işlenen günah o nurun rengine kötü bir renk eklemekte.
Şöyle düşünmek lazım; Allahın nuruyla yaratılan insanın ruhunu bir fener ışığına benzetelim. Ve karanlık bir odada o fenerin ışığını karşıki duvara yansıtalım. İlk etapta o ışığın rengi orijinal berraklığıyla karşıki duvara yansıyacaktır. Sonra insan bir günah işlemiş olsun. O günahın etkisi fenerin önünde karanlık bir perdeye dönüşecektir, kötü ve çirkef renkli bir perde.
Fenerin ışığı o perdeden geçtikten sonra elbet ki kendi asıl rengiyle değilde biraz daha kötüleşmiş bir renkle karşıki duvara yansıyacaktır.
Sonra insan bir günah daha işlemiş olsun. O günahta fenerin ışığına ilk işlenmiş günahın etkisini bırakacaktır. Yani o ışığın önüne bir karanlık perde daha geçecek ve o perdede fenerin asıl ışığını ı daha kötü bir renge dönüştürecektir. Ve günahlar devam ettiği müddetçe ışığın önüne karanlık perdeler geçmeye devam edecek ve fener asıl berrak renginden uzaklaşarak karşıki duvarda çirkef bir renk olarak yansıyacaktır.
İşlenen günahlar , Allahın nuruyla yaratılan insanın nurunu böylece asıl renginden uzaklaştırıp onu aslından koparacaktır.
İşte günahlara müptela olmuşluk budur. İşlenmiş her günah nurumuzun önüne karanlık bir perde olmuştur ve o karanlık perdeler de bizim nurumuzu kirletmiştir.
Peki, eski berraklığımıza nasıl dönmeli?
Bizi asıl nurumuza ulaştıracak etken nedir?
Bizi tekrar yaratanımıza ulaştıracak güç nedir?
Şöyle ki; ilk etapta nurumuzun önüne geçmiş karanlık perdelerden en sonda olanı ortadan kaldırmak gerek. Eğer en son karanlık perde ortadan kalkarsa nurumuz asıl rengine yaklaşacaktır. Ardından bir önceki karanlık perdeyi ortadan kaldırmak gerek. Zira bu defa nurumuz asıl rengine biraz daha yaklaşacaktır. Karanlık perdeler bir biri ardınca ortadan kalktıktan sonra ise nurumuz bizi yaratanın nuruna dönmüş olacaktır.
Kararan kalpler, temizliğini, günahlardan arınmadıkça kazanamaz.
Hatalardan ve günahlardan uzak olan müminler ile Allah arasında şöyle bir bağlantı da vardır; Allah şüphesiz ki bütün güzelliklerin sahibi ve güzelliklerin yaratıcısıdır. Allahın sevdiği kullar ise Allahın güzelliklerinin tecellileridir. Yani müminler Allahın güzellik tecellileridir.
Mümin; gecenin karanlığında ayın ışığını olduğu gibi yansıtan bir göle benzer. O göl ne kadar temiz ise ayın ışığı o derece güzel yansıyacaktır. İşte mümin o göl misali yaratıcısının güzelliğini olduğu gibi dışarı yansıtır.
Fakat bir bataklık, değil ayın ışığını yansıtmak; ayı kendi üzerinde gözlere gösteremez bile.
Acı, çok acı ki, günahlarla kararmış kalplere sahip olan bizler korkarım ki o bataklığa benzemekteyiz. Yaratıcımızın güzelliğini yansıtamamaktayız.
Yukarıda arzettiğim fener ışığı örneğindeki çözüm yolunu uygulamadığımız takdirde korkarım ki durumumuz daha vahim bir hal alacak ve unuttuğumuz takdirde unutulmaya devam edeceğiz.
Rahmanı unutmamak ve rahman tarafından unutulmamak şüphesiz hepimizin arzusudur.
O halde gerçeği örten kefeni yırtıp günahlarımızı ortadan kaldırıp gerçeğimize, asıl nurumuza dönmeliyiz.
Vesselam…
ALİ KAÇAN
Gerçek Zühd
Gerçeğe Uyanmak