• Nombre de visites :
  • 975
  • 10/1/2010
  • Date :

İslam Ümmetini Bölen İki Unsur

islam ümmeti

  Müslümanlar İslam'ı en güzel bir şekilde İslam devletinde yaşayabilirler. O devleti kurmanın aracı da İslamî harekettir. İslam devleti kurma çabası içinde olanların bu hedefi gerçekleştirmede kullandıkları yöntemlerin de net olması gerekir.

Müslümanlar, İslamî hareketin ilerlemesine engel olan tehlikelerin farkında olmalılar.

  Bu engellerden iki tanesi hemen kendini belli eder: Milliyetçilik ve hizipçilik. Milliyetçilik Müslümanlara dışarıdan empoze edilmişken hizipçilik içsel bir problemdir. Milliyetçilik İslam'ın değerlerine, ahlaki yapısına ve kültürüne tamamen yabancıdır ve İslamî siyasi düşünceye sömürgeciler tarafından enjekte edilmiştir. Sömürgecilerin net bir hedefi vardı: Müslümanların yurdu ile yönetimlerinin arasını açmak. Başardılar da çünkü İslam dünyasında sayıca az elit bir topluluk İslam'ın değerleri ve kültürüne yabancılaşmış ve Batı konseptini kısa sürede benimseyip içselleştirmişlerdi. Aziz Kur'an'da belirtildiği gibi evrensel ümmet kavramına sıkı sıkıya bağlı Müslüman kitleler bunu kabu etmedi. Bu kitleler reddettiklerini ifade edemeyeblirler fakat hayatlarında pratiğe döküp kararlılıklarını gösterebilirler. Dünyanın herhangi bir yerindeki Müslüman kardeşlerine olan derin duyarlılıkları bunu gerektirir.

  Kur'an'daki ümmet kavramı nettir.

Şehadet getirip Allah'ın birliğini ve Hz. Muhammed (s)'in rasul oluşunu ifade eden herkes otomatik olarak İslam şemsiyesi altına girer ve ümmetin bir parçası olur.

  Doğal olarak, bireyi daha üst seviyelere taşıyacak gerekli başka birçok basamak söz konusudur. Fakat bu basamakları henüz geçmemiş olanların ümmet içindeki yerini de kimse inkâr edemez. Maalesef İslam dünyasının birçok yerinde ümmet kavramı milliyetçiliğin boğucu etkisi altında gücünü yitirdi. Müslümanlar birbirinden renk, dil, etnisite ve vatan temelinde ayrıldı ve İslam dünyası ulus-devletlere bölündü. Ulus-devletlerin mevcut olmadığı bir vasatta, İslam yurdunu bölmek için sömgüreciler tarafından Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri vb. yeni ulus-devletler kuruldu. 

  Bu tür bölünmeler sadece ümmetten kopmaya değil ümmetin bozguna uğraması ve aşağılanmasına da yol açtı. Sözgelimi Suudiler, Mısırlılar ve Ürdünlüler "milli menfaatlerine" uygun olmadığını düşündüklerinden Filistinlilere yardım etmiyorlar. Afganistan sorununda Pakistan'ın tavrı için de aynısını söyleyebiliriz. Önceki Pakistan rejimi Amerikan tehditleri nedeniyle 2001'de Afganistan'ı terk etti. Pakistan diktatörü Pervez Müşerref, ABD politikalarına teslim oluşunu "milli menfaat" söylemiyle savundu.

  Milliyetçilik dışarıdan empoze edilmişse, hizipçilik de içsel olarak ortaya çıkmıştır. Kökleri hilafetin saltanata dönüştüğü ilk dönem İslam tarihine kadar uzanır. Emeviler entrika ve kaba kuvvetle iktidarlarını kabul ettirmişlerdi. Bunun da ötesinde, hizipçi aklileştirme operasyonlarıyla kabile dayanışmasıyla temsil yeteneği olmayan bir iktidar biçimini kurumsallaştırmışlardı. Böylece Emeviler; ümmetin gelecek nesillerini sosyal adalet, eşitlik ve refah konusunda ümmetin dışında kalanlara da önderlik etmekten uzaklaştırdı.

islam ümmeti

  Son zamanlarda, hizipçilik İran İslam devriminin özgürleştirici etkisini sınırlamak için körüklendi. Müslümanlar arasında her ne kadar hizipçiliğin izlerine daima rastlansa da en tehlikeli şekli (farklı mezhep mensuplarına ve onların gittikleri camilere saldırılar) yeni bir olgudur. ABD'nin tahrikiyle İslam dünyasındaki Arap olan ve olmayan gayri meşru rejimler İslamî İran'ı hedef almak ve onu izole etmek için hizipçiliğe istekli bir şekilde sarıldı.

Arap liderler arasında hizipçilik düzeyi onun ABD'ye hizmeti ile orantılıdır. Onlar yüzyıllar öncesine ait eski çatışma nedenlerini gündeme taşımak istemektedirler.

  Hizipçiliğin en yoğun olduğu ve ölümcül etki yaptığı üç ülke Irak, Afganistan ve Pakistan'ın İslamî İran ile sınırı vardır. Bu ülkeler doğrudan ya da dolaylı olarak ABD işgali altındadır. İslamî devrimin etkisinin öncelikle bu ülkeleri kuşatacağını varsaymak tabiidir.

  Ayrıca Pakistan ve Afganistan'da hizipçiliğin Hindistan'daki Deoband Medresesi'yle irtibatlı Deobandî âlimler müessesesi aracılığıyla körükleniyor olması da ilginçtir. Bu tür fikirlerin kaynağı Hindistan da olsa orada hizipçi çatışmalar ya yoktur ya da çok azdır. Deobandîlerin Suudilerle de yakın ilişkileri vardır. Bu zararlı bağlantı Pakistan'daki hizipçilik konusunda endişe verici bir yükselişe neden odu. Bu üzücü durum, yakın vadede Pakistan'da bir İslam devriminin gerçekleşme ihtimalini zora sokmakta.

  Bu nedenle Pakistan'ın gerçekte bir ABD sömürgesi ve Suudi himayesi altında bir ülke olduğunu fark etmek zor değildir. Müslümanlar yollarına çıkan engelleri tespit etmeden tabii halleri olan İslam devleti çatısı altında yaşamaya doğru mesafe alamayacaklardır.

Zafer Bangaş / Crescent

Bu makale Murat Kayacan tarafından Haksöz-Haber okuyucuları için Crescent'ten çevrilmiştir.


İttihat ve İslami Dayanışma (6)

İslami Vahdet, Görüşler Ve Bakışlar (2)

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)