Hz. Ali’nin Kasia Hutbesi 6
Esenlik onlara, İsmâil’in evlâdından, İshak oğullarından, İsrail oğullarından ibret alın. İnsanların halleri ne kadar da birbirlerine benzer; benzerlikte birbirlerine ne kadar da yakın düşer. Araplar da dağıldıkları, ayrıldıkları zaman Kisralar, Kayserler, nasıl onlara hüküm yürüttüler, bir düşünün. Kisralar, Kayserler, onları dolaylardan, mâmur yerlerden, Irak’taki ırmaklardan, dünyanın yemyeşil, taptaze otlarla dolu yerlerinden çıkardılar, yalnız çalılar çırpılar biten, yaşanması güç çöllere sürdüler; onlar, sırtı yaralı develeri, otlayan hayvanları haydamak üzere yok-yoksul bir halde, toplumların en hor-hakiri, bir bakımdan en perişan ve fakiri olarak çöllere sığındılar; ne el atacakları, kanatlarının altına sığınacakları bir kimse vardı; ne üstünlüğüne güvenip dayanacakları bir düzenlik gölgesi. Halleri perişandı; dilekleri darmadağın. Çokluklardı, fakat dağınık; ezelî bir belâya tutulmuşlardı, bosbulanık.
Çetin ve kat-kat belâlarla bilgisizlik onları kavramıştı; zulüm ve kötülük çevrelerini kaplamıştı; kızlarını yoksulluk yüzünden diri-diri görmüyorlardı; putlara tapıyorlardı; yakınlığı inkâr ediyorlardı; yağmalar, onları birbirinden ayırıp gidiyordu.[1]
Bir de ALLAH’ın onlara verdiği nimet çağına, onlara peygamber yolladığı çağa bakın: Dinle itâatlerini pekiştirdi; dâvetiyle uzlaşmalarını mümkün kıldı; bu birlik, bu topluluk yüzünden yücelik kanatlarını nasıl gerdi onlara, çeşit-çeşit faydalarını, bereketlerini nasıl akıttı onlara.
Bu toplum, ALLAH nimetlerine daldı, o nimetlerine daldı, o nimetlerle yaşayışın zevkine ulaştı; güçlü bir kuvvetin gölgesinde işleri düzene girdi; üstün bir güçle halleri yüceldi; işleri, oturamaklı, sağlam bir kudretle düzeldi. Âlemlere hükmeder oldu, yeryüzü dolaylarında padişah kesildiler; önceden kendilerine hükmedenlere hükmettiler; başkalarının buyruğuna uyarlarken onlara buyruk yürüttüler. Kimse onların mızraklarını kınayamaz, kimse onların taşını kıramaz, kimse onlara ok ve taş atamaz bir hale geldiler.
Fakat şunu da bilin ki siz, ellerinizi itâat bağından kurtardınız; sizin için kurulmuş olan ALLAH kalesini, cahiliyet hükümleriyle deldiniz, yıktınız.
Noksanlardan münezzeh olan ALLAH, bu toplumun arasını düzenlik ipiyle bağlamış, onlara birlik, düzenlik vermişti, gölgesinde gölgelendirmişti; kendisine sığınmalarını sağlamıştı; yaratılanlardan hiç birinin değer biçemeyeceği, bütün değerlerden üstün, bütün kıymetlerden yüce bir nimet ihsan etmişti; böylece de onlara lütufta bulunmuştu.
Bilin ki hicretten sonra sizler, çöl Arapları haline geldiniz; uzlaşıp birbirinizi sevdikten sonra bölük-bölük dağıldınız; Müslümanlıktan ancak bir ad kaldı sizde; îmandan ancak bir lâf tanımaktasınız siz; utanca düşmektense cehenneme gitmek yeğdir dediniz siz. Sanki hürmetini gidererek, hiçe sayarak İslâm kâsesini başaşağı çevirmek, ALLAH’ın, yeryüzünde size esenlik vermek, halkı arasında da emniyeti sağlamak üzere sizden aldığı ahdi bozmak istiyorsunuz.
Müslümanlıktan vazgeçer, başka bir yol tutarsanız, kâfirler savaşa girişir sizinle; sonra ne Cebrâil yardım eder size, ne Mikâil: ne muhâcirler imdadınıza koşar, ne ensar; ancak ALLAH aranızda hükmedinceye kadar kılıçla savaşılır sizinle.
[1] – Arapların, cahiliyye devrindeki halleri anlatılmaktadır; aynı zamanda 81. sûrenin (Tekvîr) 8-9. âyetlerine işaret edilmektedir. İlk çocuğu kız olan, gelenek olarak Araplarda haysiyetsiz sayılırdı; babası onu diri-diri gömmek zorundaydı. Köpek, yılan, kertenkele yerlerdi. Asma’î der ki: Çölde giderken bâzı çadırlar gördüm; oraya gittim. Beni konukladılar; bir kap içinde süt sundular. Sütü içtikten sonra ne de temiz kap dedim. Evet dediler, gündüzleri, içinde yemek yeriz; geceleri ona işeriz; sabahleyin köpeklerin önüne koruz, onlar kabı yalarlar; temizlerler; onun için böyle tertemizdir. Bu sözleri duyunca, ALLAH lânet etsin sana da, senin bu temizliğine de dedim (Molla Sâlih-i Kazvinî şerhi; 2. s. 341-342, not).
Hz. Ali’nin Kasia Hutbesi 5
Hz. Ali’nin Kasia Hutbesi 4