Ahlakın Kaynak ve Dayanakları
Bir anne yavrusunu niçin sever? Bir baba evladının saadeti için niçin gayret sarfeder durur? Bazı ahlakçılar şöyle cevap verirler: Bir anne yavrusunu, benliğinden, kendi malı olduğu için, ondan bir fayda umduğu için sever. Sevdiği yavrusu değil, yine kendi menfaati, kendi nefsidir.”
Bir baba oğlunu, oğlu büyüsün de kendine baksın diye sever.’Şimdi bu düsturlarda insanlığın yüce duygularından hiçbir şey var mıdır?
Bir ana tasavvur ediniz ki, denize düşen ciğerparesini kurtarmak için yüzmek bilmezken kendini kaldırıp denize atıyor ve telef olacağını bilirken yavrusu uğrunda kendisini feda ediyor. Acaba bu âlicenab hareket “menfaat ve benlik” gibi ölüm kadar soğuk sözlerle ifade edilebilir mi?
Bir insan tasavvur ediniz ki, iki gün aç durmuş, ölmesine ramak kalmışken “Allah için bir ekmek veriniz. Açım!” diye ard arda üç gün gelen fakirlere iftar edeceği ekmeği vermiş. Evet eline bir dilim ekmek geçmiş, bir gün sonra da tekrar bir dilim ekmek bulması asla muhakkak değil, öyle iken, kendi, bir aç görüyor, ondan hiçbir menfaat beklemeksizin elindekini ona veriyor! Hangi “benlik ve menfaat” var işin içinde? İşte gelmiş geçmiş insanların en mükemmelinin kerimelerine has bir davranış!
Veya çölde susuz kalmış iki kimse tasavvur ediniz ki, biri o yerin garibi, diğeri yerlisi.. Güneşin harareti 75 derecede.. Yerlinin elinde ancak kendisini 3-5 saat susuzluktan ölmekten alıkoyacak su var. Yolcular, kuyunun yerini kaybetmiş ve demek ki, su bulmaları muhal ender muhal.. Böyle iken yerli, ölümlerin en dehşetlisi olan “susama-ölümünü” göze alıyor da garibe elindeki suyu veriyor. Acaba şu âlicenablık hareketinin “menfaat ve benlik’ ile izah edilmesi kabil midir?
Evet Yermuk Meydan savaşında susuzluktan ölmek üzere bulunan üç yaralı gazide de bu durum müşahede edilir.. Her birisi kendi nefsine kardeşini tercih etmede en son noktada..
Bu yüce hislerden bazılarını hayvanlar da bile görüyoruz ki, menfaatle izahını yapmak mümkün değildir.. Mesela tavuk yavruları için ölüm pahasına canavarlara saldırır. Aç bir aslan, kendi bulduğu bir eti yavrusuna yedirip kendisi aç kalır.
Bu hakikat o kadar âşikardır ki, bazı mütefekkirler, ahlak ilmini menfaat ve benlik fikirleri üzerine kurmanın imkansız olduğunu görerek ortaya ‘incizab” (çekilme) nazariyesini koymuşlardır.
Mesela bir insanın iyilik etmesi, iyiliğe incizab duymasından ve cemiyet hayatında güzelliklerin var olması, insanların çoğunun birbirine karşı sevgi duygusu ile müncezib bulunmasıyla ahlaklı olduğunu ileri sürmüşlerse de “vazife” gibi müşkil ve mukaddes birşeyin sadece bu “incizab teorisi” gibi his üzerine kurulamayacağını anlamak için çok düşünmek gerekmez.
Akıl ve mantığı dinlemeyen, menfaat hislerini alt üst eden km ve gazab gibi ölçüsüzlüğe sevk eden, bir dakikalık intikam lezzetiyle cinayet işleyip senelerce hapiste yatmayı göze alan, ileriyi görmek istemeyen nebati ve hayvani duygular hiçbir zaman için incizab anlayışı ile dizginlenemez dolayısı ile ahlak için bir temel olamaz.
Ahlak, daha üstün ve yüce hissiyatla alakalıdır. Sabır, fedakârlık, kendini, menfaatlarını ve nebati-hayvani duygularını aşabilme; ruh, vicdan ve kalb üzerine hâkim kılınacak bir tevhid inancına bağlıdır.
Dünya ve dünya menfaatlerini, benlik ve hissiyatını bir merdiven basamağı gibi görüp gerçek insanlığın onlara basarak yükselmek olduğuna inanmayan, ötelere açılan pencereden hissiyatını gıdalandıramayan, zaman zaman kalbi ve ruhu ile kanatlanıp uçamayan kişi hangi ahlaki prensibin kalıbına vicdanını döküp güzel bir şekil kazanabilecektir.
Cemal BİLGİN
Ahlâk Nedir?
Güler Yüzlülük ve Güzel Ahlak