KUR'ÂN-I ANLAMA SORUNU 3
Demek ki “her şeyin açıklayıcısı” cümlesinden ilk akla gelen anlamı almak, başta bizzat iddia sahiplerini sıkıntıya sokar. O hâlde ayetin salt zahirini almamız mümkün değildir.
Burada mutlaka şöyle denilecektir: Bu “her şey”den maksat, Kur’ân’ın misyonuyla ilgili, hidayetle ilgili her şeydir, bununla alakalı olmayan şeyler değil.
Bu yaklaşım elbette bir yere kadar doğrudur; ama eğer bundan da dinin her detayının Kur’ân’da var olduğu kastedilirse, yine sıkıntıya gireriz. Zira asr-ı saadetten beri ibadetler, muameleler ve diğer birçok konuda ister ittifakla, ister kısmen Müslümanlar arasındaki uygulamaların küçümsenmeyecek bir bölümüne Kur’ân’dan delil göstermek mümkün değildir. Bilindiği üzere bunların hepsi, Resulullah’ın (s.a.a) açıklama ve uygulamalarına dayanmaktadır.
Peki, o zaman “Kur’ân her şeyin açıklayıcısıdır” cümlesini nasıl anlamalıyız? Ehlibeyt mektebinin bu konuda ortaya koyduğu görüş şöyledir: Kur’ân elbette her şeyin açıklayıcısıdır; ama bundan maksat her detayın Kur’ân’da olduğu değil, Kur’ân’ın hiçbir konuda Müslümanları ne yapacağını bilmez bir şekilde ve çıkmazda bırakmadığı, maslahat gördüğü miktarı kendi içinde zikrettiği, geri kalanında ise başvurulacak mercileri tanıtıp insanları onlara yöneltmesidir. Yani sorunları çözme mekanizmasını ortaya koyarak her konuda insanlara yol göstermiştir. Örneğin Resulullah (s.a.a) hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.”1
“Her kim Allah’a ve Resulü’ne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.”2
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan Ulu’l-Emr’e de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”3
“Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulü’ne asi olursa, açık bir sapıklık etmiş olur.”4
“Hayır! Rabbine andolsun ki, iş bildikleri gibi değil. Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, iman etmiş olamazlar.”5
“O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz; O (söyledikleri) ancak vahiy olunan bir vahiydir.”6
“De ki: Size, ‘Allah’ın hazineleri yanımdadır.’ demiyorum; gaybı da (Allah bildirmeden) bilmiyorum ve ben size, ‘Bir meleğim.’ de demiyorum. Ben ancak bana vahiy edilene uyarım…”7
“Şüphesiz biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin…”8
“…Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan sakınıp korkun…”9
Burada konunun tekmili için birkaç noktaya daha değinmemizde yarar vardır:
Acaba“Kur’ân bize yeterlidir!” diyenler, gerçekten Kur’ân’la bütün sorunların üstesinden gelineceğini, ümmet arasındaki ihtilafın çözümleneceğini ve başka hiçbir mercie ihtiyaç kalmayacağını mı düşünüyorlar? Eğer böyle düşünüyorlarsa, o zaman şu sorunun cevabını vermeleri gerekir: 14 asırdır Kur’ân değişmez bir şekilde bütün Müslümanların elinde bulunmasına rağmen neden bu kadar bölük pörçük ve ihtilaflı hâldeler? Her birisi diğerinden farklı görüşler serdetmekte ve hepsi de güya Kur’ân’a dayandırmaktadır iddialarını.
----------------------------------------------------------------------------
1- Âl-i İmrân, 132
2- Nûr, 52
3- Nisâ, 59
4- Ahzâb, 36
5- Nisâ, 65
6- Necm, 3-4
7- En’âm, 50
8- Nisâ, 105
9- Haşr, 7
DEVAMI...