A Abdest: Belli organları usûlüne göre yıkamak ve meshetmekten ibaret olan bir temizliktir, bir ibadet ve itaattir. Bir takım dinî görevleri yerine getirmek için abdest almak gerekir. Adalet: İnsanı, Allah'ın haram kıldığı şeyleri terk edip farz kıldığı şeyleri yapmaya sevk eden yerleşik içsel nitelik. Adil: Adalet niteliğine sahip olan kimse, adaletle davranan kimse. Ahd: Bir işi üstlenip, söz vermek; iyi bir işi yapmak veya kötü bir işi terk etmek için belli kelimelerle yüce Allah ile ahitleşmek, yüce Allah'a söz vermek. Akit: Düğüm, bağlama; iki kişi veya taraf arasında bir iş konusunda icap ve kabulü okuyarak anlaşmaya varılıp taahhütte bulunulması; örneğin alım satım akdi, evlilik akdi. A'lem (en bilgili müçtehit): Allah'ın hükümlerini belirli kaynaklardan anlayıp çıkarmada kendi zamanında yaşayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olan kimse. Âmil: Cüâle, müsakat vb. akitlerde işi yapmayı üstlenen kimse. Ariyet: Geçici olarak vadesiz verilen ödünç; bir malı bağışlamadan, faydalanması için başkasına vermek ve buna karşılık da ondan bir şey almamak. Avret: Gizlenilmesi gerekli olan ayıp şey; kadın ve erkeğin cinsel organı. Âyat Namazı: Deprem olduğu, ay ve güneşin tutulduğu vb. durumlarda kılınması gereken iki rekât namaz. (Bu namazın nasıl kılınacağı ve hangi durumlarda gerekli olduğuna dair 1490-1515 nolu hükümlere bakınız.) Aybaşı Hâli: Kadının her ay belirli günlerde özel nitelikli kan gör-me durumu. Az Su: Yerden kaynamayan ve çok sudan az miktarda olan su. |
B Bâin Talâk: Kocanın [iddet süresi dolmadan önce bile, ancak yeni bir nikâh ve mihr tayini ile boşadığı karısına dönebileceği ve] karısını boşadıktan sonra bir daha ona dönme hakkının olmadığı talâk. (Talâk hükümlerine bakınız.) Baliğ: Belli bir çağa ulaşmak veya belli bir takım vasıflara sahip olmak sonucu dinî hükümlerden sorumlu tutulan erkek ve kız. Batıl: Rükünlerini veya şartlarını büsbütün veya kısmen kendisinde toplamayan herhangi geçersiz bir ibadet ve muameledir. Bir özür bulunmaksızın abdestsiz kılınan namaz veya faiz üzere yapılan anlaşma gibi. Bayram Namazı: Ramazan ve Kurban Bayramı günü özel bir şekilde kılınan iki rekât namaz. (1516. hükme bakınız.) Birinci Fecir: Sabah ezanına yakın ufkun doğusunda dikey şekilde görünen ağarmadır ki buna "fecr-i kâzib" de denir. Bulûğ: Belli bir çağa yetişmek ve belli bir takım vasıflara sahip ol-mak demektir. Belli bir yaşta bulunan ve belli vasıflara sahip olan kimseye "bâliğ" denir. Bâliğ olan kimse, artık dinî hükümlerden yükümlü tutulur. (Konuyla ilgili olarak 2252. hükme bakınız) Büyük Hades: Guslü gerektiren ihtilam, cinsel ilişki, hayız ve ni-fas hâlleri gibi şeyler. |
C Cahil-i Kasır (=Suçsuz Cahil): Bilmemesi mazerete dayalı olan cahil; yani Allah'ın hükümlerini öğrenme imkânı bulamayan veyahut kendisini bilir sanan ancak gerçekte bilmeyen kimse. Cahil-i Mukassır (=Suçlu Cahil): Geçerli mazereti olmadan öğrenmeyen ve cahil kalan kimse; yani öğrenme imkânı olduğu hâlde ihmal edip hükümleri öğrenmeyen kimse. Câil: Cüâle anlaşmasında ödül vaadinde bulunan kimse. Cebire: Yara ve benzerinin üzerine sürülen ilaç veya yara ve kırığın üzerine bağlanan bez, sargı. (324-344. hükümlere bakınız.) Cebire Guslü: Bedende cebire olduğu hâlde alınan gusül. Cebire Teyemmümü: Teyemmüm organlarında cebire bulunduğu hâlde alınan teyemmüm. Cebire Abdesti: Abdest organlarında cebire olduğu hâlde alınan abdest. Cem Keffareti: Üç tane olan keffaret çeşitlerinin hepsi yani, 60 gün oruç tutmak, 60 fakiri doyurmak ve bir köleyi azat etmek. Cenabet: Cünüp olma hâli, insandan meni çıktıktan veya cinsel ilişkide bulunduktan sonraki hâl. Cüâle: Ödül koymak, örneğin; "Kim bana falan işi yaparsa, ona belli bir ücret vereceğim." diyerek kararını bildirmek. Yani kendisi için yapılan bir iş karşılığı, işi yapan kimseye belli bir malı vermeyi kararlaştırmak. Bu kararı bildirip, mükâfat ve ödül vaadinde bulunana "câil", işi yapmayı üstlenen kimseye de "âmil" denir. Cuma Namazı: Cuma günü öğle vakti, öğle namazı yerine, en az 5 kişiden oluşan ve sadece cemaatle kılınan iki rekât özel namaz. Cünüp: Kendisinden meni çıkan veya cinsel ilişkide bulunan kimse. Cüz: Bir şeyin aslı ile ilgili olan ve olmaması onun aslına zarar veren şey, o şeyin cüz'ü ve bir parçası sayılır. Dolayısıyla, rükû ve secde namazın aslıyla ilintili olduğundan namazın bir cüz'ü sayılırlar. |
Ç Çok Su: Uzunluğu, genişliği ve derinliğinden her biri üç buçuk karış ölçeğinde olan bir alanı dolduracak miktardaki su; 377 kilo 419 gram ağırlığındaki su. |
D Diyet: Öldürmede ölen kimsenin kanı için, yaralanmada yaralanan uzva veya uzuv noksanlığına karşılık ödenmesi gereken şer'î bedel; kan pahası. Dirhem: Gümüş para; ağırlık ölçüsü, bir dirhem; 12/6 nohut yani, 12 nohut, bir nohudun onda altısı ağırlığındadır. Her bir nohudun ağırlığı 0.1953 gram olduğundan dolayı, bir dirhemin ağırlığı 2.4607.3 gram sikkeli gümüşe eşittir. |
E Ecîr: Belli bir anlaşma üzere, yaptığı işin karşılığında ücret alan kimse. Ehlikitap: Kitaplı dinlerin mensupları; Yahudi ve Hıristiyanlar gibi kendilerini kitabı olan peygamberlerden birine tâbi kılan gayri-müslimler. |
F Fakir: Muhtaç, ihtiyacı olan; kendisinin ve ailesinin yıllık ihtiyacına sahip olmayan kimse. Hz. Fatıma'nın (s.a) Tesbihi: 34 defa "Allahu Ekber", 33 defa "Elham-dulillah" ve 33 defa "Subhanellah" söylemek. Farz: Yapılması din yönünden kesin şekilde gerekli olan herhangi bir görev. Farzların yapılmasında büyük sevaplar vardır. Özürsüz olarak yapılmamaları, Allah'ın azabını gerektirir. Farz Gusül: Yapılması gerekli olan gusül. Farz gusüller şunlardır: 1) Cenabet guslü. 2) Hayız guslü. 3) Nifas guslü. 4) İstihaze guslü. 5) Ölüye dokunma guslü. 6) Cenaze guslü. 7) Nezretme, yemin etme vb. sebeple farz olan gusül. Farz İhtiyat: Uyulması gerekli olan ihtiyat. Müçtehitlerce kesin sayılan delile yakın bir derece kuvvetli görülen delille sabit olan bir görev. Amelî açıdan kesin farzla hiçbir farkı yoktur. Farz ihtiyata dayalı hükümlerde başka bir müçtehit taklit edilebilir. Fetva: Şer'î hükümlerde müçtehidin belirttiği görüş. Fecir: Sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun doğusunda görülen aydınlık, tan yerinin ağarması Fecr-i Kâzib: Birinci fecir, sabah ezanına yakın doğuda dikey şekilde görülen ağarma. Fecr-i Sâdık: İkinci fecir, birinci fecirden sonra ufukta yatay şekilde görülen ağarma. Bununla sabah namazının vakti girmiş olur. Fidye: Dinî bir mükellefiyeti yerine getirmeme hâlinde bir fakire verilen bedel. Bir özür nedeniyle ramazan ayının veya kazasının orucu tutulmadığı takdirde, tutulmayan her bir güne karşılık yaklaşık 750 gram buğday ve arpa gibi yiyecek maddelerinden fakirlere verilmesi gereken keffaret gibi. Fitre: Fıtır sadakası; Ramazan Bayramı dolayısıyla fakirlere verilmesi veya zekâtın masraf edilecek yerlerinde harcanması gereken yaklaşık 3 kilogram buğday, arpa, pirinç veya mısır gibi yiyecek maddesi ya da onlardan birinin tutarı miktarındaki nakit para. |
G Gece Namazı: (Teheccüt Namazı) Gece yarısından sonra ikişer rekât olarak kılınan sekiz rekât namaz. Gufeyle Namazı: Akşam ve yatsı namazları arasında özel şekilde kılınan iki rekât müstehap namazdır. Onun vakti akşam namazından sonra başlar ve batı tarafındaki kızartı kaybolunca biter. Gusale: Genelde yıkama anında ve yıkadıktan sonra, yıkanan şeyden kendiliğinden veya sıkmak suretiyle akan su. Gusül: Bedenin bütününün özel bir şekilde kurbet (=Allah'a yaklaşma) kastı ile yıkanması. Buna boy abdesti ve "taharet-i kübra" (=bü-yük temizlik) da denir. Böyle bir temizliği gerektiren hâl, cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas kanlarının sona ermesi ve diğer bir takım durumlardır. (360. ve sonraki hükümlere bakınız.) Günlük Nafileler: Günlük müstehap namazlar. Cuma gününün dışında 34 rekâttır. Cuma gününde ise, 38 rekâttır. (764. hükme bakınız.) Günlük Namazlar (=Yevmiye Namazlar |
H Hediye (veya Defin Gecesi) Namazı: Ölen kimse için, gömüldüğü günün ilk gecesi kılınan iki rekât namaz. (638. hükme bakınız.) Hac: Emredilmiş birtakım özel amelleri belli bir zaman içinde yerine getirmek gayesiyle Beytullahi'l-Haram'ı (=Allah'ın evi olan Kâbe'yi) ziyarete gitmek. Haram: İslâm açısından yapılması, kullanılması, yiyilip içilmesi yasak olan şey. Haramın yapılmamasından sevap kazanılır. Yapılması ise, azabı gerektirir. Hanut: Ölen kimsenin alnına, ellerinin içine, dizlerinin kapağına ve ayak baş parmaklarının ucuna kâfur sürmek. Havale: Bir işi veya bir şeyi başka birine bırakmak, ısmarlamak. Borcun bir zimmetten başka bir zimmete intikal etmesi. Borçlu kimsenin alacaklıyı, alacağını almak üzere bir başkasına göndermesi. Hayız: Kadının rahminden bir hastalık veya çocuk doğurma sebebi olmaksızın belirli günler içinde gelen kandır. Buna âdet hâli de denir. Görülen bu kana da hayız kanı denir. Hayız kanının belirtileri 435. hükümde açıklanmıştır. Hayız Kadın: Âdet gören kadın. Hul' Talâkı: Kocasına meyli olmayan ve kendi mihrini veya başka bir malını ona bağışlayarak boşanmak isteyen kadının talâkı. (Talâk hükümlerine bakınız.) Humus: Beşte bir; özel yerlerde masraf edilmesi gereken yedi şeyin (kazanç, maden, define...) beşte biri. (1751. hükümden sonraki hükümlere bakınız.) Humus Yılı: İnsanın her yıl kazandığı malları hesaplayıp, humusunu çıkarması için belirlediği gün. Bir insan bulûğ çağına erdikten sonra namaz kılmalı, ilk ramazan ayını oruç tutmalı, zekâtı farz olan mallara sahip ise zekâtlarını ödemeli ve kazanç yoluyla eline geçen gelirin bir yıl sonra ihtiyaçlarından arta kalan miktarının beşte birini humus olarak vermelidir. Dolayısıyla humus yılının başlangıcında, insanın eline geçen ilk gelirin tarihi ölçü alınır. Bu nedenle çiftçinin humus yılı, ele geçirdiği ilk üründen; memur birinin yılı, ilk aldığı maaştan; işçinin humus yılı, ilk kazandığı paradan; esnaf birinin yılı, ilk yaptığı muameleden vb. başlar. |
İ İddet: Boşanma veya kocasının ölmesinden ötürü yeniden evlenecek kadının beklemesi gereken süre. Kocasından boşanan kadının üç ay, kocası ölen kadının ise dört ay on gün iddet beklemesi gerekir. İfrat: Bir konuda ölçüyü aşmak, çok aşırı gitmek, normali aşmak, aşırılık. İftar: Orucu bozmak. İftitah Tekbiri: Namaza girmek kastıyla söylenen "Allah-u Ekber". Bu tekbire "Tekbiretü'l-İhram" da denir. İfzâ: Açmak; kadındaki idrar mecrasıyla hayız mecrasını veya hayız mecrasıyla dışkı mecrasını birbirinden ayıran parçanın (=perdenin) kalkmasıyla onların ikisinin ya da her üçünün bir mecraya dönüşmesi. İhtikan: Tenkıye yapmak; gaita mahalli yoluyla sıvı ilaç kullanmak. (1645. hükme bakınız) İhtilâm: İnsandan uykuda meni çıkması. İhtiyat: Gerçeğe yetiştiğine güvenebilecek şekilde hareket etmek; Allah'ın hükmü net olarak bilinmeyen bir yerde, görevini yerine getirdiğinden emin olacak şekilde davranmak. İhtiyat etmek bazen farz ve bazen de müstehaptır. İhtiyat Namazı: Günlük namazların rekâtlarında şüpheye düşüldüğü zaman şüpheyle ilgili hükümlere göre namaz tamamlandıktan sonra, şüpheye düşülen rekâtları telafi etmek için bazen bir bazen de iki rekât olarak suresiz kılınan namazdır. (1215. hükme bakınız.) İkamet Kastı: Yolcunun, on gün bir yerde kalmaya karar vermesi. İkinci Fecir: Birinci fecirden sonra ufukta yatay olarak görünen ağarma ve aydınlık; ki sabah namazının vakti o zamandan itibaren başlar. İnşâ Kastı: Akit okumakla yani, birtakım özel kelimeleri dile getirmekle, evlilik ve alım satım gibi itibarî işleri icat etmeyi kastetmek. İrtimasî Gusül: Gusül niyetiyle bir defa suya dalarak yerine getirilen gusül. İrtimasî Abdest: Yüzü ve elleri suya daldırıp çıkarırken abdest niyeti edilerek alınan abdest. İstibrâ: Pisliği temizleme usûlüne denir. İstibrâ kelimesi üç yerde kullanılır 1) İdrar istibrâsı (=temizliği usûlü); ki bu, idrar yapıldıktan sonra idrar sızıntısının kesilmesini önlemek amacıyla yapılır. Bunun niteliği 72. hükümde açıklanmıştır. 2) Meni istibrâsı; şöyle ki, meni çıktıktan sonra, mecrada meni zerrelerinin kalmadığından emin olmak için idrar yapmak. 3) Necaset yiyen hayvanın istibrâsı; necaset yiyen hayvanı, kendi tabiî yiyeceğine alışıncaya kadar necaset yemekten alıkoymak. İstihale: Başkalaşım; bir şeyin, başka bir şeye dönüşmesi; ağacın yanıp kül olması veya köpeğin tuzlada tuza dönüşmesi gibi. İstihaze: Kadınların gördüğü üç çeşit kandan birinin ismidir. Bu rahimden değil de bir damardan gelip tenasül organı yolu ile akan kokusuz bir kandır. Bu durumda olan bir kadına müstehaze denir. İstihaze kanının belirtileri ve kısımları 392. ve 393. hükümlerde açıklanmıştır. İstimnâ: Mastürbasyon; kendi kendine cinsî tatmin; meni çıkmasına sebep olacak bir işi yapmak, elle meni çıkmasına sebep olmak gibi İstiska Namazı: Özel bir şekilde yağmur yağması için kılınan namaz. İstitaat (=Müstati Olmak): Hacca gitme imkânına kavuşmak; hac farizasını yerine getirmek için bedenî, malî yeterliliğin olması ve yolda arızî bir engelin bulunmaması. (Fazla bilgi için 2036. hükme bakınız.) |