Peygamberlerin Masumiyetini İspatlayan Akli Deliller
* Allah Teala, peygamberleri kullarını kendi doğru yoluna hidayet etmek, onlara dünya ve ahiretteki saadetlerini doğrudan etkileyen doğru inanç ve amelleri göstermek ve onları kötü şeylerden sakındırmak için göndermiştir. Onlar gerçekte yeryüzünde Allah Teala"nın insanlar arasında olan temsilcileridirler. İnsanlara, her şeyin gerçeğini ve doğrusunu öğretmekle mükelleftirler. Bu durumda eğer, onların kendileri getirdikleri şeylere riayet etmez ve kendi öğretilerine aykırı hareket ederlerse, insanlar onların eylemleriyle sözleri arasında çelişki olduğunu görüp, onlara karşı olan itimat ve güvenleri sarsılır. Neticede, onların sözlerine itimat etmezler. Bu ise, onların gönderilme ve görevlendirilme hedefinin tahakkuk etmemesine yol açar ve gönderilmeleri gereksiz ve abes olur. Böyle bir şey ilahi lütuf ve hikmete aykırıdır. Dolayısıyla sonsuz ilahi hikmet ve lütuf onların masum olmalarını gerektirir ki, onların gönderilmesinden amaçlanan hedef gerçekleşebilsin.
Bu gerekçe, peygamberlerin hayatlarının başından sonuna kadar masum olup, hatta sehven bile bir hata ve günah yapmamalarını gerektirir. Zira ancak bu taktirde, halkın tam güvenine mazhar olup, amaçlanan hedefe ulaşabilirler. Eğer onların sehven bile hata ve günah yapmaları mümkün olursa, birileri; onların sehven günah işledik ve sehven hata ettik gibi sözlerinin bir bahane olduğunu zanneder ve onlara olan güven ve itimatları sarsılabilir. Sonuçta risalet hedefi gerçekleşmez. O halde peygamberler her yönden ve her zaman için tam anlamıyla masum olmalıdırlar ki, kimse onlar hakkında herhangi bir şüpheye kapılmasın.
** Peygamberlerin görevi sadece ilahi mesajı insanlara ulaştırmakla sınırlı değildir. Onlar, bununla birlikte insanları tezkiye ve terbiye etmekle görevlidir. Peygamberlerin başta gelen görevlerinden biri de, insanları terbiye ederek kemalin en duruk noktasına ulaştırmak ve liyakati olan kimselere önderlik yaparak onları en güzel sıfatlarla donatmaktır. Ayrı bir deyimle onlar, talim ve öğretim görevlerinin yanı sıra, eğitim ve terbiye görevine de sahiptirler.
Peygamberlerin, topluma önderlik edecekleri bu yönleri, toplumdaki en istidatlı kişileri de kapsamı altına almaktadır.
Açıktır ki, bu görevle mükellef olan kimsenin kendisi, insani kemal ve karakter açısından en üstün derecede olup, en üstün nefsi olgunluğa sahip olması gerekir. Zira, kendinde kemal olmayan bir kimse, diğerlerine kemal yolunda örnek ve önder olamaz.
Bu konuda üstün bilgiye sahip olmak, tek başına yeterli dedğilir. İnsanın kendisinin bizzat bu sıfatlarla donanmış olması gerekir. Bir önder ve terbiyecinin sözlerinden ve öğretilerinden daha çok, onun hareket, davranış, ahlak ve sıfatları terbiyesi altında olan kimselerde etkin olur. Çünkü mürebbi, terbiyesi altında olan kimselerin kalbinde ve ruhlarının derinliğinde kendine yer bulmalıdır. Bu konuda sadece bilimsel öğretiler ve mantıksal deliller yeterli değildir. Terbiyenin temel ilkesi, mürebbinin hareket, davranış, ahlak ve karakter yapısıdır, onun konuşma yeteneği değil. Gerçi bu da kendi yerinde önemlidir. Ama terbiyede asıl önemli olan ameldir, söz değil. Hareket, davranış, ahlak ve karakter açısından eksikliği olan bir kimsenin sözleri de etkili olamaz. O halde risaletin hedefine ulaşılması için, peygamberin iman ve amel açısından hiçbir eksikliği olmaması, yaşantısında hiçbir kör nokta bulunmaması şarttır. Onun öğretilerinin; amel, davranış ve sıfatlarında tam anlamıyla tecelli edip kendini göstermesi gerekir. Aksi taktirde o, topluma önder ve örnek olmaz. Onları kurtuluş sahiline götüremez. Demek ki, peygamberlerin her yönden ve hayatlarının bütün dönemlerinde masum olmaları gerekir ki, bu görevlerini de başarıyla ifa edebilsinler. Peygamberlerin gönderilmesini gerekli kılan ilahi hikmet, onların bu sıfatlara haiz olmalarını da gerekli kılıyor. Evet Sizden Allah"a ve Ahiret gününe kavuşmayı arzulayanlar ve Allah"ı çokça ananlar için Allah"ın Resulü"nde uyulacak pek güzel bir örnek vardır.[1] Açıktır ki, takva sahiplerine, Ahiret gününü düşünenlere ancak gerçek anlamda günahtan masum olan bir şahsiyet örnek olabilir.
*** İnsanı günaha götüren başlıca sebepler dört şeydir:
1- Hırs (dünya düşkünlüğü); insanları bir çok günahlara sevk eden bu duygudur. Peygamberin dünyaya düşkün olmaları mümkün değildir. Çünkü her şey onun emrine verilmiştir.
2-Kıskançlık; insanları bir çok iğrenç işlere iten sebeplerin başında kıskançlık duygusu gelir. Peygamberin makamı makamların en üstünü olduğu için, kıskanç olmaları olanaksızdır. Çünkü kıskançlık genelde kendinden üstün olan birine karşı olabilir. Onların üstünde olan bir makam yok ki, onlar kıskançlık duygusuna kapılsın.
3- Gazap; insanları yanlış hareket ve akıl dışı davranışlara zorlayan sebeplerden bir diğeri de, gazap duygusudur. İnsanlar ancak akıl ve iman sayesinde bu duygunun kontrolünü ele alabilirler. Peygamberler akıl ve iman açısından en doruk noktada olan insanlar olduğundan, onların bu duyguya yenilmeleri imkansızdır. Dolayısıyla onlar dünya işlerinde gazaba gelmez ve sadece ilahi kanunların icrası gibi hususlarda öfkelenebilirler ki, bu da günah değildir.
4- Nefsanî istekler; peygamberlerin ahiret ve dünyaya bakışları, bizimle mukayese olunmayacak kadar farklıdır. Onların, günahın bütün tesirlerine derin ve tam bilgileri olduğundan ve günahın ahiret aleminde doğuracağı eserleri batini müşahedeleriyle gördüklerinden, kendilerini nefsanî isteklere teslim ederek, günaha bulaşmalarının imkansızlığı bir yana, onu kalplerinden bile geçirmezler. Onlar günahın insanın saadetini yok etmekte zehirden daha etkin olduğunu görmekteler. Nitekim, hiçbirimiz hayatımıza kıymak istemediğimiz taktirde, asla zehir içmeye heves etmeyiz. Onlar da günaha karşı aynı durmadalar. Onların nezdinde günah, zehirden daha tehlikeli ve pislikten daha iğrençtir. Biz insanların bu gibi şeylere karşı masumiyetimiz olduğu gibi, onların da günaha karşı böyle bir masumiyeti vardır. Nitekim, bizim bu gibi şeylere karşı masumiyetimiz, kendi bilinç ve irademizden kaynaklanmaktadır. Onların da günahlara karşı olan masumiyeti kendi üstün bilinç, iman ve iradelerinden kaynaklanmaktadır.
peygamberlerde olan masumgünah işlemek hususunda irade ve ihtiyarları iyet onların olmadığını göstermiyor. Onlar kendi irade ve ihtiyarlarıyla masumdurlar. Hz. Yusuf peygamber ile Mısır hükümdarının karısı olan Züleyha arasında geçen olay, bunun en bariz örneklerindendir.
. Bakınız; Hz. Yusuf, onların gayrı meşru ilişki ve günaha çağrıları ve hatta zorlayıp tehdit etmeleri karşısında; Ey Rabbim! Benim için hapis, onların beni çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzağını benden alıkoymazsan, ben onlara meyleder ve cahillerden olurum [2] diyerek, günah işlemektense, ölüm ve işkence de içinde olan hapsi seçiyor. Veya onu elde etmek için her türlü hile ve tuzakları Kur"an, yeni olgunluk çağına yetişmiş bir genci cezp edecek her şeyi hazırlamış ve kapıları kapatarak ona kendini sunarak Haydi gel diyen bir kadına; Ben Allah"a sığınırım. zulmeden kimseler iflah bulmaz cevabını veriyor.
Evet o da gençti. O da, ergin bir gencin sahip olduğu bütün duygulara sahipti. İşte bunun için, onun da kadına karşı isteği vardı, kadının da ona karşı aşırı isteği söz konusuydu. Fakat, Yusuf"un bir özeliği vardı ki, bu özellik o kadında yoktu. Bu özellik, Rabbinin burhanını görmek, O"nun eğitim ve öğretisini almaktı. Yusuf, erginlik çağına erişince, ona hüküm ve ilim verdik. Biz ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.[3] İşte bu özellik, Yusuf"u günah işlemekten alıkoyuyordu. Çünkü o, günahın ne demek olduğunu, ne kadar tehlikeli bir zehir olduğunu, insanın ebedi saadetini yok edecek en tehlikeli şey olduğunu biliyordu. Onun için, bu günaha düşmek, ebedi saadetini yok edecek, ebedi hayatına son verecek bir zehri içmek demekti. Bu yüzden içinde olan nefsi isteğine rağmen, onu yapmaya meyletmiyordu. Ama böyle bir ilme sahip olmayan Züleyha için, o anki isteği söz konusuydu. Onun karşısında durabilecek bir gücü yoktu. Evet peygamberler, sahip oldukları ilahi burhan, ilim ve hikmet sayesinde kendi irade ve ihtiyarlarıyla masum insanlardır.
----------------------------------------------------------------
[1]- Ahzab: 21
[2]- Yûsuf: 33
[3]- Yûsuf: 22