İmam Musa Kazım’dan (a.s) Altın Sözler(1.Bölüm)
İmam Kazım (a.s), ölmek üzere olan birisinin yanına vararak şöyle buyurmuştur: “Ölüm, müminleri günahından temizleyen bir arıtma aracıdır. Vücutlarında olan en son günahın kefareti olarak kendilerine ulaşan en son acıdır. Ölüm kafirleri de temizliklerinden arındırır, sahip oldukları iyiliğin son sevabı olarak kendilerine ulaşan en son lezzet ve rahatlıktır.”[1]
İmam Kazım (a.s), ölümü arzulayan birisine şöyle buyurmuştur: “Seninle Allah arasında kendisi sebebiyle sana yardım ulaştırdığı bir akrabalık mı vardır?” O, “hayır” diye arzedince İmam şöyle buyurdu: “Acaba kötülüklerine üstün gelecek iyilikleri önceden gönderdin mi?” O, “Hayır” diye arzedince İmam şöyle buyurdu: “O halde sen ebedi helak olmayı arzu etmişsin.”[2]
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah, “kil-u kal”dan (boş konuşmaktan), malı savurganlıkla harcamaktan ve çok soru sormaktan nefret eder.”[3]
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ebu Zer’e, “Senin malın ve mülkün nedir?” diye sorulunca, “İlmimdir” diye cevap verdi. Ona, “Biz senin altın ve gümüşlerini soruyoruz” diye söylenildiğinde ise şöyle buyurmuştur: “Ben, güne başlayınca, geceyi düşünmüyorum ve geceye başlayınca da sonraki günümü düşünmüyorum. (Dolayısıyla mal ve servet toplama fikrinde değilim.) Bizim bir kovanımız vardır. En iyi mallarımızı orada biriktiriyoruz. Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “Müminin kovanı kabridir.”[4]
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Peygamberlerini ve resullerini sadece Allah hakkında düşünsünler diye kullarına göndermiştir. O halde (hakkın davetine) en iyi şekilde icabet eden, Allah hakkındaki marifeti en güzel olandır. Allah’ın emri hakkında en bilgili olan kimse ise aklı daha güzel olandır ve kullarından aklı en güzel olan kimse de dünya ve ahiret hakkında en yüce olanlarıdır.”[5]
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Aziz ve celil olan Allah gönderdiği her Peygamber ve vasiyi mutlaka cömert olarak göndermiştir.”[6]
İmam Kazım (a.s), kendisine, “Ress ashabı kimler idi, hangi halktan idiler ve nasıl bir kavim idiler?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “İki Ress ashabı vardır, bir Ress ashabı, Allah’ın kitabında onları zikrettiği kimseler değillerdir. Bunlar Bedevi ve hayvancılıkla geçinen kimselerdi. Allah-u Teala Salih Peygamberi resul olarak onlara gönderdi. Ama onlar Salih peygamberi katlettiler. Allah onlar için başka bir Peygamber gönderdi, onu da öldürdüler. Bu defa bir Peygamberi veli ile birlikte gönderdi. Onlar Resulü öldürdüler, ama veli o kadar cihat etti ki sonunda o halkı yendi...
Ama Allah’ın kendi kitabında zikrettiği Ress ashabı ise, Ress adında bir nehire sahip olan bir topluluktu. Bu nehrin çok suyu vardı.” Bir şahıs İmam’a (a.s) şöyle sordu: “Bu Ress nerededir?” İmam şöyle buyurdu: “Azerbeycan’ın sonunda, Ermenistan ve Azerbaycan arasında vaki olan bir nehirdir. Bu halk Haç’a tapıyordu. Allah onlara bir arada otuz Peygamber gönderdi, onların hepsini öldürdüler. Daha sonra Allah bir veli ile birlikte kendilerine bir Peygamber gönderdi, onlarla cihat etti. Tohum ve ekim döneminin başlangıcında, Allah Mikail’i memur kıldı, onların suyunu kuruttu, hiçbir çeşme ve nehirden su akmaz oldu, herşeyi kuruttu, ölüm meleğine de bütün koyunlarını yok etmesini emretti, yeryüzüne de altın, gümüş veya tabaklarını yerin dibine geçirmesini emretti. Bizim Kaim’imiz (İmam Mehdi a.s) kıyam edince bunlardan faydalanacaktır. Böylece onların hepsi, açlıktan, susuzluktan ve ağlamaktan öldüler. Onlardan hiç kimse baki kalmadı. Onlar arasında sadece ihlas sahibi olanlar baki kaldılar. Onlar Allah’tan bir miktar ekin, hayvan ve suyla kendilerini kurtarmasını ve de isyan ve tuğyana mübtela olmamak için bunları kendilerine az kılmasını istediler. Allah onların doğru niyetinden haberdar olduğu için de dualarına icabet buyurdu. Ondan sonra halk kendi evlerine geri döndüler ve herşeyin altüst olduğunu gördüler. Allah onların nehirlerini yeniden akıttı. Onlar için ondan istediklerinden daha fazla kıldı. Ondan sonra o kavim açık ve gizlide itaate koyuldular. Sonunda bu halk ortadan kalktı. Bunlardan sonra yeni nesil vücuda geldi. Onlar da zahirde Allah’a itaat ettiler ama batında nifaka düştüler, çeşitli günahlara bulaştılar. Daha sonra Allah onlara birini gönderdi. Hiç çekinmeden onları öldürmeye başladı. Onlardan çok az bir grubu geride kaldı. Allah onlara da taun (veba) hastalığını musallat kıldı. Onlardan hiç kimse geri kalmadı. Nehirleri ve evleri iki yüz yıl boyunca sahipsiz kaldı. Bir müddetten sonra Allah-u Teala bir kavim getirdi, onların yurtlarına yerleştirdi. Onlar doğru ve salih kimselerdi. Bir müddet sonra onların bir grubu yeniden fesada düştü. Erkekler erkeklere yöneldi, kadınlar da kadınlara. İşte bu yüzden Allah yıldırımı onlara musallat kıldı ve bu topluluktan hiç kimseyi baki bırakmadı.”[7]
[1] Mean’il-Ahbar, 289/6
[2] Keşf’ul-Gumme, 3/42
[3] el-Kafi, 5/301/5
[4] Emali’et-Tusi, 702/1501
[5] Bihar, 1/136/30
[6] a.g.e. 4/39/4
[7] Kıses’ul-Enbiya, 96/89
İMAM KÂZIM (a.s.)-2
İmam Kazım (as) ve Harun Raşit-1