Veliyy-i Fakih’in Şartları
Velayet-i fakih hakkında beyan edilen deliller esasınca İslam toplumunda yöneticilik makamına oturabilecek şahıs fekahet makamına sahip olmalı ve ilahi hükümleri sağlam kaynaklardan istinbat edebilmelidir. Elbette rivayetlerde bu şahıs “Masum İmamlar’ın (a.s) hadis veya sünnet ravileri” olarak adlandırmıştır. Daha önce de açıkladığımız gibi hadis veya sünneti Masum İmamlar’ın (a.s) hadis ve sünneti olarak takdim edebilecek kimse ancak fakih, yani müctehid olan kimsedir. O hadis veya sünnetin çelişiğini, çelişkisi halletmeyi, rivayetlerin arasını bulmayı, senedin itibarını tespit etmeyi ve benzeri hususları bilen birisi olmalıdır. Belki de rivayetlerde “Masum İmamların (a.s) hadis ve sünnet ravileri” diye ifade edilmesinin sebebi o zamanlar fakih veya müçtehit kavramının bugünkü anlamda kavramlaşmadığı sebebiyledir. Belki de her ne kadar bütün raviler fakih olmasa da, o günkü fakihlerin raviler arasında olduğu sebebiyledir.
Velhasıl gaybet döneminde İslam toplumunun yöneticilik şartlarından biri fekahettir ve bundan maksat ise mutlak içtihat sahibi olmaktır. Yani şahıs her konuyu dini kaynaklardan istinbat edebilmeli ve “mütecezza içtihad” (sadece belli hususlarda içtihad) sahibi diye adlandırılan bir sahada kudret sahibi olmakla kalmamalıdır.[1]
İslami yöneticiliğin diğer şartlarından biri de adalettir. Gerçi bu şart velayet-i fakih’in nakli delilleri arasında yer almamıştır. Ama akıl bir inanç esasına dayanan bir toplumun yöneticiliğini amelde bu inanca bağlı olmayan ve bu kanunlara bağlılık içinde bulunmayan birine verilemeyeceğine hükmetmektedir. Öte yandan sahip olduğumuz bir takım ayet ve rivayetlerde fasık ve adil olmayan birine itaati ve velayetini red etmektedir.[2] Örneğin bir ayet-i şerifede şöyle buyurulmaktadır:
“Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız ve hevasına uyan kimseye itaat etme”[3]
Usul-i Kafi’de İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen bir rivayette ise Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğu yer almıştır: “İmamet ve yöneticiliğe sadece şu üç özelliğe sahip olan birisi layıktır:
1- Kendisini ilahi günahlardan koruyan bir takva
2- Kendisi vesilesiyle gazabına sahip olabileceği bir hilim
3-Yönettiği kimselere şefkatli bir baba gibi davranarak onları iyi yönetme.”[4]
Bu rivayet aklın da tanıklık ettiği başka bir şarta da delalet etmektedir ve o şart uhdesine aldığı işi yapabilme gücüne sahip olmaktır. Yani İslam toplumunu idare edecek olan adil fakih aynı zamanda toplumu idare etme gücüne de sahip olmalıdır. Bunu akıl sahiplerinin irtikazı[5] (birikimleri) da teyit etmektedir. [6]
O halde İslami yöneticiliğin temel şartları şunlardır: Fekahet (içtihad), adalet ve İslami toplumu idare etme gücüne sahip olmak. İslam Cumhuriyetinin Anayasasının 109. maddesinde de bu şarta işaret edilmiştir:
“Rehberin nitelik ve şartları;
1-Fıkhın değişik ve bütün konularında ifta (fetva verme)için gerekli ilmi salahiyete sahip olmak,
2-Ümmet-i İslam’ın rehberliği için gerekli adalet ve takvayı haiz olmak,
3-Siyasal ve toplumsal yönden doğru görüşe, rehberlik için yeterli derecede uzlaştırma, yiğitlik kudret ve yöneticilik yeteneğine sahip olmak.”
Bu maddenin ilk fıkrası mutlak içtihada işaret etmektedir. Bu yüzden rehberin fıkhın bir babında değil, çeşitli bablarda fetva verebilecek ilmi salahiyete sahip olması gerektiğine işaret etmektedir.
İkinci fıkrası ise rehberin adaletine işaret etmektedir. Adaletin çeşitli mertebeleri düşünülebileceği için de bu ifadede İslam Ümmetinin rehberi için gerekli olan adaletin kastedildiği önemle vurgulanmıştır.
Üçüncü fıkrası ise rehberin kifayetini açıklamış, “rehberlik için yeterli derecede uzlaştırma, yiğitlik kudret ve yöneticilik yeteneğine sahip olmak” tabiriyle toplum idaresinin pratik ve teorik gereklerine işaret edilmiştir.
[1] Bak. Cevadi-i Amuli, Velayet-i Fakih, s. 121-122, Seyyid Kazım Hairi, Esas’ul-Hukumet’ul-İslamiyye, s. 247
[2] Bak. Muntaziri, Velayet-i Fakih, c. 1, s. 289-300
[3] Kehf suresi, 28. ayet
[4] el-Kuleyni, el-Kafi, c. 1, s. 407 (Kitab’ul-Huccet, Bab-u Ma Yecip min Hakk’il-İmam a’la’r-Raiyyet, 8. hadis
[5] Akıl sahiplerinin zihninde kesin olarak kabul gören her şey “irtikaz-i ukela” (Akıl sahiplerinin birikimleri) diye adlandırılmaktadır.
[6] Bak. Munteziri, Velayet’ul-Fakih, c. 1, s. 319-327
Veliyy-i Fakihin Seçimi
İnsanlar ve Velayet-i Fakih -1