Fıtrat’ın Anlamı -1
İnsan fıtratı kendi ekolinde kendi konusu bir açıdan felsefi bir bahis konusudur... felsefenin üzerinde durduğu üç konu Allah, âlem ve insan'dır. Fıtrat, bu anlamda " İnsan"la ilgili bir konudur ; bir açıdan da insan ve Allah'la ilgili bir konu olduğu söylenebilir. Meselenin bir boyutu burda insan hak ve özgürlükleri ; diğer bir boyutu ise Allah'tır. İslam kaynaklarında, yani Kur'an ve sünnet'te fıtrat konusu üzerinde çok durulmuştur. Ben daha önce araştırmış olduğum bir kaç noktadan yola çıkarak bir miktarını burada arzedeceğim. Kur'an'ın, insanın fıtratı olduğunun savunması insan hakkında bir çeşit aydınlık özel görüştür.
Fıtrat ve Terbiye :
Elbette bu meseleyi önemli noktada değişik şekillerde ayıra bilmekteyiz, ( özellikle çok geniş bir bahis konusu olan eğitim ve öğretim bahsında ) durum yine böyledir. Eğer insan bir takım fıtrıyata sahipse, kesinlikle o fıtriyatlar nazara alınarak terbiye edilmelidir. Nitekim " terbiye " lügatının kullanılıyor olmasıda da ( ister bilinçli isterse bilinçsiz olsun ) bu husus üzerindedir. Çünkü " terbiye " olgunlaşmak ve eğitmek demektir. Ailenin kendi öz veriliğiyle çocuğuna verebildiği bilgiden kaynaklanmasındaki rolun üstünlüğünü göz önüne almasını tasarlanması gibi. Bu ise, insanda doğuştan bir takım yeteneklerin var olduğunu kabullenmeye bağlıdır.
" Terbiye" sanattan farkı ; sanata birşeyler kazandırma ve yaratma ve önceden düşünülen bir pürejenin aslını yapma olayıdır. Örneklersek yani insanın ilk başta bir amaç ve maksadı için bir takım madde ve eşyalardan faydalanması gibi. Fakat, yaptığı bu iş sebebiyle o maddenin kemal başarısına ulaşması ve bulmasına veya noksanlaşmasına dikkat etmez. Söz konusunu madde ister kâmil olsun, ister noksan ; onun için farketmemektedir. Önce önemli olan " düşündüğü" gibi bir eser veya sanat ortaya koymasıdır.
İşi, bir çeşit "sanatsar eser yapmak" olan bir heykel tıraş, bir marangoz, bir mimar veya sivacı hedefi " yapmak'tır. Her biri öbüründen ayrı ayrı kullandıkları taş, ağaç demir, kum ve çimento...vb'ini kendi zat ve tabiatın eğiticiliğine, onların kamilleştirdiğine veya noksanlaştırdığına karışmaz ; hatta esasen kendi işine yaraması için bazen o maddeyi fazlalaştırdığı gibi de noksanlaştırmada kendi isteği açısında olduğu gibi görür.
Öteyandan bir tarımcıyı ele aldığımız bir bahçivancı da maksadını, hedef ve menfaatleri vardır. Bununla birlikte, yaptığı " emeği karşılığında iş " bitkinin tabiatını " eğitmek'tir ; yani bitkinin tabiaatını nazara alır ve tabiaat onun için tayın edilmiş kemâl ve olgunlaşma yolunu gözönünde bulundurarak onu bu tabii doğrultuda ve bir anlamda " kendi fıtratına göre " eğitip ondan yararlanmasını ister.
Tekrar örneklersek insan, koyun ve inek açısından bakabileceği gibi kendi menfaat ve çıkarları açısından da bakabilir. Eğer koyun ve ineği kendisi açısından ele alırsak, mesele iğdiş olayı kesinlikle koyunun yararına değildir. Biz yetiştirmekte olduğumuz koyun ve inek bakımını herşeyden önce ona eziyet etmekte ve niyet onu " noksan" laştırmiş olmaktayız. Yani tabiatı itibariyle kendisinde var olan ve olması gereken ve kemalinin de onunla mümkün olabileceği gerekli sistemlerinden birini kendisinden almakta ve onu " kendimiz" ve kendi çıkarımız açısından değerlendirmekteyiz. Burada koyunun ve ineğin kamil ve noksan olması, kasabı ilgilendirmemektedir; o, koyunun ve ineğin iyice emirerek etinin çoğlmasını istediğini ve bu dolayıdan da onun dişi koyunla ve inekle ilgilenmeyi sadece otlamayla meşgul olamsı, daha fazla yemelerini ve kestiklerinde daha fazla etlerinin olması için hayvanları beslemesinden kaynaklanmaktadırlar.